YAZ/ SUÇÜSTÜ

SUÇÜSTÜ

Suçüstü yakalamak… Birini yapmasını beklediğimiz bir şeyi yaparken veya söylememesi gereken olumsuz bir şeyi söylerken yakalamak ve hemen paylamak… Ne kadar da çok hoşumuza gider değil mi? Haklı çıkmak ne güzel bir duygudur. Göğsümüz kabarır…” Ben demiştim “ demek ne kadar da gurur vericidir.

-Ben sana demiştim… Hatırla… Ama sen gizlice bile bile bu işi yine yaptın… Bak yakalandın.

Evet ben, yakaladım. Fransız yüksek askeri nişanı takmalılar bana. Maalesef hep haklı çıkarım. Maalesef diyorum… Haklı çıkmamak için her şeyi yapmaya hazırım.

Yıllar bana üç maymunu oynamayı öğretti. Görüyorum, görmezlikten geliyorum, duyuyorum, duymazlıktan geliyorum ve kolay kolay konuşmuyorum…

Yine yıllar bana suçüstü yaptığım kişileri hemen uyarmamam gerektiğini öğretti. Önce görmezden geliyorum…
Çünkü artık biliyorum ki hemen itiraz edip, nasihate başlasam kişi kendini savunmaya alacak ve beni dinlemeyecek bile. Onun için iş, fazla soğumadan suçüstü kişiye güzel bir hikaye anlatıyorum. Dereden, tepeden, sudan, havadan hikayeler…
Aslında ne demek istediğimi çok iyi anlıyorlar; ama anlamazdan geliyorlar… Anlıyorlar hem de hiç unutmamak üzere ve bir daha yanlışı yapmamaya çalışıyorlar.

Suçüstü yaptığımız çocuklarımız da olabilir. Onlarla konuşmak için en uygun zamanı bekleyip en etkili konuşmayı yapmamız gerekir . Bazen yerinde ve anlamlı bir konuşma, binlerce nasihatten daha evladır.

9. sınıflarda bir gün çok büyük bir kavga çıktı… Gözümün önünde… Ömer, İlkin’e sebebi belirsiz bir şekilde küfür etti. İlkin, Ömer’in ayağına mı basmış ne? İlkin, Ömer’in ağzını burnunu kırdı… Koridor kan içinde… Gözümün önündeki olaya engel olamadım…

1 gün sonra… Disiplin kurulu toplandı ve iki öğrenci de disiplin kuruluna sevk edildi. Aynı gün benim de Ömer ve İlkin’in sınıfına dersim var. Bir şeyler anlatmalıyım ki hafızalarında kalsın ve bir daha hatalarını tekrar etmesinler… Disiplin cezası almak onları sindirebilir sadece. Başladım:

-Çocuklar bu gün size bir hikaye anlatacağım. Daha sonra derse başlarız. Bu gün size Mevlana’nın dört kapısını anlatacağım.
Mevlana hep dört kapıdan bahsedermiş (hikayeyi onların anlayacağı şekilde basitleştiriyorum). Öğrencilerinden biri bu dört kapıyı merak etmiş:

-Efendim, bana 4 kapının ne olduğunu anlatır mısınız?
-Elbette; ama önce şu karşıdaki 4 adamın enselerine birer tokat at da gel.

Öğrenci bir anlam verememiş; ama Mevlana’nın isteğini yerine getirmek için adamların yanına gitmiş. Önce birinci adamın ensesine bir tokat atmış… Adam oturduğu yerden kalkarak daha şiddetli bir tokadı öğrenciye aşk etmiş. Öğrenci 2.80 yerde. İkinci adamın ensesine de tokat atmalı; ama o da aynı şekilde vurursa… Mevlana istedi yapması lazım. İkinci adamın ensesine de bir tokat atmış… Adam yerden hışımla kalkmış… Bir şey yapmadan yeniden yerine oturmuş… Üçüncü adam tokattan sonra sadece başını çevirip öğrenciye bakmış!!! Dördüncü adam tokadı yedikten sonra kılını bile kıpırdatmamış… Öğrenci ödevini yaptıktan sonra koşa koşa Mevlana’nın yanına gelmiş…

-Efendim, dediklerinizi yaptım. Hadi bana 4 kapıyı anlatın.
-Bak oğul. 1. adam,1. kapı… Sana senden daha şiddetli bir şekilde karşılık verdi… 2. adam, 2.kapı… Sana aynı şekilde cevap vermeye niyetlendi; ama kendine hakim olarak vazgeçti. 3. adam 3. kapı… Her şeyin Tanrı’dan geldiğini biliyordu; ama bunu hangi İblis yaptı diye merakında sana baktı. 4. adam, 4. kapı… Her şeyin Tanrı’dan geldiğinden o kadar emin ki seni görmek bile istemedi. İşte merak ettiğin dört kapı…

-Evet arkadaşlar acaba sizlerin kapı numaranız kaç? 1 mi, 2 mi, yoksa 3’mü, yoksa kapı numaranız yok mu?

Herkes kendince bir numara söyledi… Numara söylemeyen iki kişi vardı. Başları önünde iki kişi: Ömer ve İlkin… Onlar kapı numaralarını çok iyi biliyorlardı… Hikayenin de gerçekten ne anlama geldiğini ve kimin için anlatıldığını…

Ertesi gün iki öğrenci de disiplin kurulundan ceza almışlardı… Yanıma geldiler…

-Hocam, biz, ikimiz, ikinci kapıya geçmek için birbirimize söz verdik.

Şimdi bu öğrencileri suçüstü yapıp orada, zamansız bir şekilde nasihate başlasam elime ne geçerdi…
Koca bir hiç…
Onlara hayatlarının sonuna kadar unutamayacakları bir ders ve hikaye hediye ettim. Artık hareket etmeden önce mutlaka kapı numaralarını hatırlayacaklardır!

Anı Defterim-Karalamalar, 2002