Ans/s/ SADARET KETHÜDASI

SADARET KETHÜDASI

Başlangıçta sadrazamın maiyyet memurlarından olan kethüda.

Sadrazamın sarayı ve şahsıyla ilgili işleri görürdü. Kethüda-yı Sadr-ı ali, Kethüda ve Kethüda Bey olarak da anılan sadaret kethüdası, sadrazamın Divan’a gittiği günlerde onu kapıya kadar götürür, sonra dönüp günlük işleriyle uğraşırdı.

XVIII. yüzyıl başlarında ve özellikle Damad İbrahim Paşa’nın sadrazamlığından itibaren giderek önem kazanan bir memuriyet oldu. Öyleki kethüda, Babıali’de birinci derecede söz hakkı olan bir memur durumuna geldi. Daha sonra kendisine bırakılan işleri yürütebilmek için bir de büro açıldı. Büro şefi olarak emrinde bir katip ve 30 kadar memur çalışırdı. Sadrazamın en yakın müşaviri olarak Kethüda Bey bütün iç işlerinden sorumlu idi.

Babıali’den çıkan bütün emirler onun tavsiyesine göre uygulanırdı. Bütün müracaatlar vezire ulaşmadan önce onun elinden geçer, o da "mahalli görüle" kaydını koyarak ilgili büroya gönderirdi. Sadrazama gidecek evrak üzerine vezirin pençesini atar ve vezir buna göre "sahh" işaretini koyar veya koydururdu.

Ocaklarda ulufe dağıtımında Defterdar’ın buyrultusunu önce Kethüda pençeledikten sonra Başbaki kulu bu emri vezire götürür, sah kaydını alır ve maaşlar ondan sonra ödenirdi. Terfilerde Baş muhasebelik de yapan Sadaret Kethüdası, padişahın Babıali’yi ziyaretinde onu Soğukçeşme Kapısı hizasından karşılardı. Sadrazam divanında ise sırtında yeşil atlas kürk ve başında mücevveze olduğu halde muhakkak bulunurdu. Öneminin arttığı XVIII. yüzyılda Cuma günleri Kaptan Paşa, Yeniçeri Ağası ve öteki özengi ağaları onu ziyaret etmek nezaketinde bulunmak mecburiyetinde idiler. Yüksek memuriyetlere tayin edilenler, söz gelimi iki tuğlu beylerbeyiler 2.500, vezirler 7.500 kuruş caize vermekle yükümlü idiler. Ayrıca sadaret hassı olan Kıbrıs Adasının safi gelirinin yüzde onu Sadaret Kethüdası’na aitti.

Sadaret kethüdalığı 1835’de kaldırılarak, görevleri yeni kurulan Mülkiye nazırlığına devredildi. 1837’de Dahiliye nezaretine dönüştürüldü. Böylece eski sadaret kethüdaları, Meclis-i vükelaya, yani kabineye girmiş oldular.