YAZ / KONUŞAN BALTA

KONUŞAN BALTA

Bugün Cuma… 6 saat dersim var. Sabah 9.00’da okuldayım.

Bahçede bir kargaşa… Öğrenciler arasında bir kavga var… Kız meselesi vardır yine… Sabah sabah iyi karşılama doğrusu, hadi Bismillah deyip okula girdim…

Stajyer öğretmenim bugün uygulamalı ders yapacak… Ortada yok… Varan iki… Hadi hayırlısı…

Öğlen teneffüsüne kadar durum sakin, bir şey yok… Yani olması gerektiği gibi .

O da ne… Bir veli, çocuğunun durumunu sormaya gelmiş… Hem suçlu, hem de güçlü, öğretmen arkadaşlarla atışıyor… Ben buraların ağasıyım ya, hemen işe müdahale ettim… Veli öyle hakaret ediyor ki sormayın… Kardeşim sakinleş diyorsun, anlayacak hali yok … Biraz da içkili mi ne ? Sanki konuşan balta…
Balta ağaçların, dalların çokluğundan korkar mı? Hepsini paramparça edip kesip biçer fakat bir tek ota saldırmaz. Bu sebeple ot olmayı kabul edip sükut ediyorum…
Çünkü adam konuşan balta ve ben bugün iyi bir başlangıç yapmadım… Sesimizi kesip , belaya bulaşmamalıyız… Neyse müdür araya girip durumu sakinleştiriyor.

Nihayet dersim bitti, kuaförüme gidebilirim… Rahat, sakin, huzurlu yola koyuldum. Kuaföre yakınlaştım, arabamı park edecek bir yer arıyorum… İşte tam o sırada bir taksi yolumu kesiyor. Şoför ağzından köpükler fışkırtarak bana doğru geliyor:

-Sen o kadınsın. Sabahleyin 1. Levent ‘te jipinle beni biçiyordun.

Ben şaşkın şaşkın etrafa bakıyorum.

-Sendin, aynı gözler, aynı kıyafet nasıl unutabilirim… Ekmek teknemi mahvediyordun.

Şaşkınım ama artık kendimi savunmak zorundaydım. Adam cahildi. Cahiller cesur olur, beni dövebilir bile…

-Kardeşim, bak ben öğretmenim, benim jipim mipim yok… Sabahtan beri de okuldaydım.

-Hayırrr. Sendin.

-Kardeşim. Yani ben sabahleyin jip kullanacağım, öğleden sonra da reno mu ? Biraz mantıklı ol yahu…

Adam biraz duruyor… Söylediklerimi kavramaya çalışıyor…

-Sendin… Bak kadın, bu seferlik seni affettim; ama bir daha asla karşıma çıkma…

Allahım sana şükürler olsun, kurtuldum.

Arabayı park ettim. Artık kuaförde biraz rahatlayabilirim. Ne olabilir? Kuaför kapalı, açık olsa şaşardım zaten… Ayşen Hanım çocuklarının veli toplantısı için okula gitmiş, onu fırsat bilen çıraklar da dükkanı kapatmışlar…

Bu olayları hepsi aslında bana bir şeyler anlatmak istiyorlardı; ama ben anlamamakta ısrar ediyordum. Sonunda sekiz köşeli jetonum düştü. Hadi Ayşe Sultan eve git, telefona bile cevap verme… Hatta kapıyı kitle ve kimseye açma…

Eve geldim… Ilık bir duş ve Orhan Veli’nin en güzel şiirlerinin kucağına kendimi attım. Attım atmasına; ama kafamdan günün maceralarını bir türlü atamıyordum…

Neydi bu yaşananlar… Şu kısacık zamanda neler yaşamıştım …Sebep ben veya başkası olabilir. Bu kadar zincirleme bela için ne yapmış olabilirdim? Kabus gibi geçen gün için geçmişimde ne kötülük yapmıştım?
Kim bilir kimlerin kalbini kırmıştım… Bilmeyerek… Bilmeyerek diyorum… Çünkü bilerek kalp kırmamayı yıllar önce öğrenmiştim… Hayat insana güzel bir şeyler de öğretir ya, işte bu bilgim de onlardan… Ama demek bilmeyerek çok yanlış yapmıştım…
E canım, bu kadar da insanın üstüne gelinmez ki tek tek gelmeliler… Hatta iki günde bir…
Bu kadar kirli kalp ile ilk defa karşılaşıyordum. Baş etmem mümkün değildi… Dedim ya, ya ot olacaktım ya da sukut altındır diyerek susacaktım… Hem ot oldum, hem de altınları ceplerime doldurdum. Ama ceplerimde garip cümleler de vardı:

“Git ey su ! Git… git… git… Sen kirli falan değilsin… git… Git ve Allah’a şükret ki bu şehrin halkının kalbinden geçmiyorsun. Eğer geçseydin kirlenmenin ne demek olduğunu o zaman görürdün… Git güzelim git… “

Anı Defterim-Karalamalar, 2002