EMEKLİLİK MESAJI

EMEKLİLİK MESAJI

Merhabalar sevgili öğrencilerim,

1991’in 16 Eylülünde Yenilevent Lisesi’ne tayin oldum, 18 Temmuz 2008‘de aynı okuldan emekli oldum. Yani yaklaşık 17 sene Yenilevent Lisesi’nde çalıştım.
Bu süre içerisinde bir kez bile olsun Yenilevent Lisesi’nin kapısından “Of” diyerek girmedim.
Bunun sebepleri vardı.
Birinci sebep Yenilevent Lisesi’nin öğretmenleriydi. Okulumuzun gerçekten mükemmel “İnsan öğretmen”leri var. Bu sözün ne anlama geldiğini belki şimdilerde anlamayabilirsiniz; ancak ileriki yıllarda ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız…
Geçmiş güzeldi; ama ben son yıllardan bahsedeceğim. Mesela müdürümüz Ahmet Hamdi Bey. Bende her zaman devleti temsil etmiştir. Bizde devlet, “Devlet baba” diye bilinir. Koruyan, kollayan, şefkatli, yardımsever…
Ahmet Hamdi Bey’in çapraz odasında oturan baş muavinimiz Mine Hanım, bana hep “Adalet” kavramını hatırlatmıştır.
Mine Hanım’ın hemen yan odasında oturan zümredaşım Cemil Bey, her zaman Anadolu kültürünün etkisiyle bana “Buyrun Hocam” demiştir.
Cemil Bey’in karşı masasındaki genç, yakışıklı adam, bir de matematik öğretmeni olan Barbaros Bey’in, “Bir isteğiniz var mı hocam” sözleri hiç aklımdan çıkmaz.
Yenilevent Lisesi’nin bütün öğretmenleri ayrı ayrı birer değerdir.
Bana bu rahat çalışma ortamını sağladıkları için ayrı ayrı hepsine teşekkür ediyorum.
Bir teşekkür daha.
Zümredaşlarım, gönüldaşlarım İlknur Hanımlar… İlknur Doğuer ve İlknur Arı.
Beraber çalıştığımız her gün bana saygı ve sevgi çerçevesinde davrandılar. Bir kez bile olsun kalbimi kırmadılar. Onları her görüşümde içim rahatladı, onlara sonsuz güvendim ve sırtımı onlara rahatça döndüm. İkisinin de hayat kitabımda özel birer sayfaları var. İkisine de sonsuz teşekkürler…
Bütün öğretmen arkadaşlarıma sorunsuz, başarılı, sağlıklı, mutlu, biraz da bol paralı bir meslek hayatı dilerim.
Sıra geldi siz Sevgili Öğrencilerime…
Sevgili kelimesinin anlamını yitirdiği şu günlerde ben hala sevgili kelimesini gerçek anlamında kullanıyorum.
Sevgili öğrenciler. Sınıfları hep arabalara benzettim ben.
Bazı sınıflar Mercedes gibidir. Sessiz, sürekli iyi çalışan.
Bazı sınıflar benim arabam gibidir. Ne zaman, nerede seni bırakacağı belli olmayan. Bazen rahat rahat yolda giderken bir de bakarım ki arabamın motorundan dumanlar yükselir. Arabayı sağa çekerim. Sanmayın ki ne yapılması gerektiğini bilmiyorum. Motor kapağını açarım, termostat kapağını yavaş yavaş gevşetirim. Soğuk suyu koydunuz mu, tamamdır, yola devam edebilirsiniz. Ama benim arabam bazen bütün bu işlemleri yapmama rağmen çok kısa süre sonra yine arıza yapar. Aynı işlemleri yine yaparım, yola devam ederim. Ha biraz sonra yeniden dumanlar çıkarmaya başlarsa o zaman Cemil Usta mı olur artık, Barbaros Usta mı olur, birinden yardım isterim ki iyi bir tamir yapsınlar, ince ayar mı çekerler, on bin bakım mı yaparlar artık bilemem. Genellikle usta çağırmamaya çalışırım.
Benim sınıflarımın çoğunluğu Mercedes ile benim arabam arasında bir yerlerde oldular.
Bazı sınıflar da vardır, kamyon gibidirler. Öyle gürültü çıkarırlar ki… Bu kadar meslek hayatım içinde bir tane kamyon sınıfım oldu.
Ben şu cümleyi hayat felsefem olarak belledim: “Hiçbir ağaç alın teri ile sulanmadan büyüyemez.”
Ağaç sizin…
İsterseniz hiç emek harcamayın, alın terinizle hiç ağacınızı sulamayın, ağacınız kurusun.
İsterseniz az emek harcayın, ağacınızı az alın teri ile sulayın, ağacınız küçük kalsın.
İsterseniz çok emek harcayın, bol alın teri ile ağacınızı sulayın, ağacınız ulu bir çınar olsun…
Ve lütfen benim çınar ağaçlarını çok sevdiğimi asla unutmayın!


Allahaısmarladık…

                                                                                                                            Ayşe Tulun, 24 Kasım 2008