İ T/ SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED

 

SON PEYGAMBER HZ. MUHAMMED

AİLESİ, ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ

Peygamberimizin doğumu ve çocukluğu
Peygamber efendimizin soyu, Hz.İbrahim’in oğlu Hz.İsmail’in torunlarından Adnan’a ulaşır.
Peygamberimizin babası, Kureyş kabilesinin Haşimoğulları kolundan Abdulmuttalip’in oğlu Abdullah’tır. Annesi de aynı kabilenin Zühreoğulları kolundan Vehb’in kızı Amine’dir.
Peygamberimizin babası Abdullah, Peygamberimizin doğumundan iki ay kadar önce vefat etti.
Sevgili Peygamberimiz, 20 Nisan ( 12 Rebiülevvel) 571 Pazartesi gecesi sabaha karşı Mekke’de doğdu. Doğumunun 7. gününde dedesi Abdulmuttalip, Peygamberimize “Övülmüş “ anlamına gelen Muhammed adını koydu. Annesi Amine de O’na “ Çok Övülmüş” anlamında olan Ahmed adını verdi.
Araplardaki geleneğe göre Mekke’nin ileri gelenleri, çocuklarını Mekke’nin dışındaki başka kabilelere mensup ailelere bakılıp büyütülmek üzere geçici olarak verirlerdi. Bunun sebebi, çocukların, havası temiz bir bölgede sağlıklı yetişmeleri ve Arapça’yı iyi öğrenmeleri idi. Peygamberimiz de doğumundan kısa bir süre sonra Halime isimli bir süt anneye verildi. Sevgili Peygamberimiz, sütannesi Halime’nin yanında dört yıl kaldıktan sonra annesinin yanına döndü.
Altı yaşında iken bir gün annesi ile birlikte babası Abdullah’ın kabrini ziyaret etmek için Medine’ye gittiler. Dönüşte Ebva denilen yere gelince annesi hastalandı ve burada vefat etti.
Annesinin vefatından sonra Peygamberimizi dedesi Abdulmuttalip korumasına aldı.
Ancak, Peygamberimiz sekiz yaşına geldiğinde dedesi de vefat etti. Bundan sonra Peygamberimiz, amcası Ebu Talip’in yanında kalmaya başladı.
Aile halkı kalabalık olan Ebu Talip, ticaretle uğraşırdı.Zengin değildi. Peygamberimiz, amcasına yardım amacıyla Mekkelilerin koyunlarını otlatır, aldığı ücreti amcasına verirdi.
Peygamberimiz on iki yaşında iken, amcası ile birlikte ticaret için Şam’a gitti. Şam’ın güneyinde, Busra denilen yere geldikleri zaman burada konakladılar. Busra’da yaşayan Bahira adında bir rahip, sevgili Peygamberimizi gördü ve ona dikkatle baktı; daha sonra yanına gelip bazı sorular sordu. Peygamberimiz de bu sorulara cevap verdi. Rahip, bundan sonra Ebu Talip’e dönerek şöyle dedi:
-“Sen talihli bir insansın. Ben öyle seziyorum ki senin bu yeğenin, bir gün peygamber olacaktır. Korkarım, eğer benim bu çocukta sezdiklerimi Yahudiler de sezerlerse ona bir kötülük yapabilirler. Yeğenini memleketine götür ve onu koru.”
Bu öğüt üzerine Ebu Talip ve arkadaşları Suriye’deki işlerini çabucak bitirip Peygamberimizle birlikte Mekke’ye döndüler.

PEYGAMBERİMİZİN GENÇLİĞİ
Peygamberimiz ağırbaşlı, dürüst, doğru sözlü, sözüyle davranışı tutarlı bir insan olarak yetişti. Kötü söz söylemez, kimseyi incitmezdi. Haya sahibiydi. Asla putlara tapmaz, içki içmez, bütün kötülüklerden uzak dururdu. Son derece güvenilirdi. Bu yüzden Mekkeliler ona El-Emin (Güvenilir Kişi) diyorlardı. İnsanlara karşı iyi, saygılı, şefkatli davranışları ile tanınırdı.
Kimsesizleri korur, muhtaçlara yardım etmeye çalışırdı. Hılfülfüdul (İyiliklerde Yardımlaşma) adında bir teşkilatın kurulmasına da katkıda bulundu ve bu teşkilatın kurucu üyeleri arasında yer aldı. Teşkilatın amacı, Mekke’de yabancıların ve kimsesizlerin can, mal ve namus güvenliğini sağlamak, zalimlere karşı mazlumları korumaktı.
Peygamberimizin yardımsever, dürüst, doğru sözlü, güvenilir bir insan olduğunu öğrenen Hz.Hatice, Peygamberimizle ticaret ortaklığı kurdu.
Peygamberimiz ile Hz.Hatice arasındaki bu ticari ortaklık, onların birbirlerini daha iyi tanımalarını sağladı. Zeki, kabiliyetli, iyi ahlaklı, şerefli ve soylu bir kadın olan Hz.Hatice, Peygamberimizle evlenmek istedi ve bu isteğini yakınları aracılığı ile Peygamberimize iletti. Peygamberimiz de Hz.Hatice’nin teklifini kabul edince sade bir tören yaparak evlendiler.
Peygamberimizin Hz.Hatice’den, Kasım ve Abdullah adlarında iki oğlu, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma adlarında dört kızı oldu.
Peygamberimizin, Hz.Fatıma dışındaki bütün çocukları kendisinden önce vefat ettiler. Yalnız Fatıma, Peygamberimizin vefatından sonra altı ay daha yaşadı.
Peygamberimizin soyu, Hz.Ali ile evlendirdiği kızı Hz.Fatıma’dan doğan Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’den devam etmiştir.
Peygamberimiz otuz beş yaşına gelmişti. Kureyşliler, o yıl seller sebebiyle harap olan Kabe’yi temeline kadar yıktılar ve yeniden yapmaya başladılar. Bina belli bir yüksekliğe ulaşınca, Hacerülesved (Kara Taş) adı verilen taşın yerine konulmasında anlaşamadılar. Her kabile, taşı kendisi koymak ve bu şerefe sahip olmak istiyordu. Neredeyse kan dökülecekti. Tam bu sırada yaşlı bir adam:
-Kabe’ye gelecek olan ilk kişi aramızda hakem olsun, onun önerisine uyalım, dedi.
Oradakiler bu öneriyi kabul ettiler ve beklemeye başladılar.
Kabe’ye gelen ilk kişi, Peygamberimiz oldu. Kabe’ye ilk olarak Peygamberimizin gelmesi, onun adaletine ve dürüstlüğüne güvenen Kureyşlileri çok memnun etmişti. Hep bir ağızdan:
-Biz onun vereceği karara seve seve uyarız, dediler ve durumu Peygamberimize anlattılar.
Peygamberimiz hırkasını çıkarıp yere serdi ve Hacerülesved’i hırkasının üzerine koydu. Bütün kabile başkanlarına, hırkanın uçlarından tutup kaldırmalarını söyledi.Kabile başkanları hırkayı kaldırınca, Peygamberimiz taşı kendisi alıp yerine koydu. Orada bulunanlar da bundan memnun oldular. Böylece Peygamberimiz, meydana gelebilecek bir kavgayı önlemiş oldu.

PEYGAMBER OLUŞU
Peygamberimiz Mekke yakınındaki Nur Dağı’ndaki Sevr mağarasında Hz.İbrahim’in Hanif dini üzerine ibadet ederdi. Peygamberimiz 610 yılı Ramazan ayının 27. gecesinde yine mağarada ibadet etmekteydi. Aniden bir ses duydu. Bu ses Cebrail adlı meleğin sesiydi.
Cebrail (as) Peygamberimizin yanına geldi ve ona:
-Oku, dedi.
Peygamberimiz:
-Ben okuma bilmem, diye cevap verdi.
Cebrail (as), tekrar:
-Oku! Dedi.
Peygamberimiz, yine aynı karşılığı verdi:
-Ben okuma bilmem.
Bundan sonra Cebrail (as), Yüce Allah’tan getirdiği şu ayetleri okudu:
-Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı aşılanmış bir yumurtadan yarattı. Oku; insana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabb’in, en büyük kerem sahibidir. (Alak suresi: 1-5)
Bu olaydan sonra Peygamberimiz evine döndü ve başından geçenleri eşi Hz.Hatice’ye anlattı. Hz.Hatice, ona şunları söyledi:
-Allah seni üzmez… Biliyorum ki sen, doğruyu söylersin. Emaneti gözetir, akrabalarınla ilgilenir, güçsüzlere yardım edersin. Güzel ve iyi ahlak sahibisin. Hiç korkma. Allah seni hiçbir zaman utandırmaz, üzüntüye uğratmaz.
Bu olaydan sonra bir müddet vahiy gelmedi. Peygamberimiz, bir gün yine Hira mağarasından dönüyordu. Birden bir ses duydu. Başını yukarı kaldırıp baktığında Cebrail’i gördü ve çok heyecanlandı. Hemen evine dönerek eşi Hz. Hatice’ye:
-Beni örtünüz, dedi.
Peygamberimiz uzanıp örtündüğü zaman kendisine Allah tarafından şu ayetler gönderildi:
“Ey bürünüp sarınan (Resulüm) ! Kalk ve ( insanları) uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket.”( Müdessir suresi: 1-5)
Peygamberimiz, bu emir üzerine hemen doğrulup kalktı. Yüce Allah’ın, kendisini Peygamber olarak görevlendirdiğini anlamıştı. Peygamberimiz görevinin gereği olarak insanları putlara tapmamaya; Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaya, O’na ibadet etmeye ve onun emirlerine uymaya davet edecekti. Peygamberimiz, insanlara İslam dininin anlatma, onları Allah’a inanmaya çağırma görevini ilk üç yıl gizli olarak sürdürdü. Ona ilk inanlar, hanımı Hz.Hatice, amcasının oğlu Hz.Ali, azatlı kölesi Zeyd ve yakın arkadaşı Hz.Ebu Bekir oldu. Bu kişilerden sonra Hz.Osman, Zübeyr, Ebu Vakkas’ın oğlu Sad, Talha ve Avf’ın oğlu Abdurrahman Müslüman oldular. Müslüman olanların sayısı üç yıl içinde kırka ulaştı.
Peygamberimiz insanları İslam dinine daveti diğer insanlar tarafından da öğrenilmiş, her yerde konuşulur olmuştu. Müşrikler, yani puta tapan kişiler, Peygamberimizin İslam dinini anlatmak için yaptıkları çalışmaları önceleri pek fazla önemsemediler. Putlar aleyhine söz söylenmedikçe Peygamberimizin davetine ses çıkarmadılar. Zira bu yeni dinin insanlar arasında kabul görmeyeceğini düşünüyorlardı. Onun için de Peygamberimiz ile ve Müslümanlarla sadece alay etmekle yetindiler. Yüce Allah Peygamberimize:
-“Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir ( Hicr suresi: 94), buyurdu.
Bu emir üzerine peygamberimiz, İslam dinini insanlara açıkça anlatmaya başladı. Peygamberimizin, insanları putlara tapmamaya, Yüce Allah’ın birliğine inanmaya ve ona kullukta bulunmaya açıkça davet etmesi, bu davetini her yerde sürdürmesi Kureyşlileri kızdırdı. Kureyşliler, Müslümanlara karşı tavır aldılar. Müslümanlardan bazılarını dövdüler, bazılarına da işkence ettiler.
Ancak müşriklerin bu tutumları insanların İslam dinini kabul edip Müslüman olmalarını engelleyemedi. Bunun üzerine müşrikler, Peygamberimizle anlaşmak istediler. Ona, İslam davasından vazgeçmesine karşılık devlet başkanlığı, mal ve çok miktarda para teklif ettiler. Fakat Peygamberimiz bu teklifleri hemen reddetti ve şu cevabı verdi:
-Vallahi, bu işi bırakmam için güneşi sağ elime, ayı da sol elime koyacak olsalar yine de vazgeçmem. Ya Allah bu dini hakim kılar veya onun uğrunda ölürüm. Ben, Allah’ın bana bildirdiğinden başka bir şey söylemiyorum.
Peygamberimizin bu cevabı üzerine müşrikler, Müslümanlara uyguladıkları baskı ve işkenceleri artırdılar. Müşriklerin eziyetleri dayanılmaz bir hal alınca Peygamberimiz, sahabilerin Habeşistan’a göç etmelerine izin verdi. Müslümanlardan, önce 16, daha sonra 90 kişi Habeşistan’a göç etti ( 615). Müşrikler, Mekke’deki Müslümanlara eziyet etmeye devam ettiler. Onları aç ve susuz bıraktılar.
Müslümanların Habeşistan’a göç etmelerinden 4 yıl kadar sonra Peygamberimizin amcası Ebu Talip hastalandı, çok geçmeden öldü. Üç gün sonra da Peygamberimizin eşi Hz.Hatice vefat etti (Hüzün yılı).
Bundan sonra Kureyşlilerin Peygambere ve Müslümanlara baskısı daha da arttı. Bu baskı ve zulümler karşısında Peygamberimiz, İslam’ı diğer şehirlerdeki insanlara da anlatmayı düşündü. Bu amaçla Taif şehrine gidip orada İslam dinini anlattı. Ancak Taifliler Peygamberimizi dinlemediler. Üstelik onu taşladılar. Peygamberimiz de Taif’ten Mekke’ye geri döndü.
621 yılında Medine’den bir grup insan, Peygamberimizi ziyaret edip Müslüman oldular. Bunlar, Medine’ye döndükten sonra İslam dinini orada da anlattılar. Medine’de pek çok kimse Müslüman oldu. Ertesi yılın hac mevsiminde yine Medine’den 75 kişi daha gelip Peygamberimizi Medine’yle davet ettiler. Bundan sonra Hz.Peygamber, Müslümanlara, Medine’ye göç etmeleri için izin verdi. Çok geçmeden Mekke’deki Müslümanların tamamına yakını Medine’ye göç etti.

HİCRET
İslamiyet’in yayılmasını engelleyemeyen Mekkeli müşriklerin ileri gelenleri, Darunnedve denilen şehir meclisinde toplanıp yeni planlar hazırlamaya başlamışlardı. Yaptıkları görüşmeler sonucunda, İslam dininin insanlar tarafından kabul edilmesini önlemenin son çaresi olarak Peygamberimizi öldürme kararı aldılar.
Bu kararı uygulatmak için her kabileden birer genç seçtiler ve onları, Peygamberimizi öldürmekle görevlendirdiler. Yüce Allah, müşriklerin bu planının Cebrail aracılığı ile Peygamberimize bildirdi ve onun Medine’ye göç etmesine izin verdi. Peygamberimiz de bu haberi Ebu Bekir’e iletti. Hicret için hemen hazırlıklara başlandı.
Peygamberimiz son derece güvenilir bir insandı. Bundan dolayı, Mekkeli müşrikler bile şehirden ayrılıp başka yere gidecekleri zaman evlerindeki değerli eşyalarını Peygamberimize emanet olarak bırakırlardı. Peygamberimizin evinde yine kendisine emanet bırakılan bazı eşyalar vardı. Peygamberimiz, Medine’ye gitmek için yola çıkmadan önce, bu eşyaları sahiplerine vermesi için Hz.Ali’ye tenbihte bulundu. Bu sırada Peygamberimizi öldürmekle görevlendirilmiş olan gençler, onun evini kuşattılar. Peygamberimiz, Yasin suresini okuyarak evden çıkıp gitti. Yüce Allah’ın yardımı sonucunda Kureyş gençleri Peygamberimizi göremediler.
Peygamber gizlice Ebu Bekir’in evine geldi. Peygamberimizle Hz.Ebu Bekir, yolculuk için gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra Medine’ye gitmek üzere yola çıktılar. Onların şehirden ayrıldıklarını ertesi gün öğrenen müşrikler onları takip ettiyse de yakalayamadılar.
Peygamberimiz ve Hz.Ebu Bekir, Medine’ye varmadan önce Kuba’da konaklayıp 4 gün kaldılar. Kendilerini karşılamaya gelen Müslümanlarla birlikte Kuba Mescidi’ni yaptılar.
20 Eylül 622 tarihinde de Medine’ye ulaştılar. Medine halkının sevinç gösterileri arasında şehre girdiler.
Peygamberimizin Medine’ye hicretiyle, İslam tarihinde yeni bir dönem ( Medine dönemi) başlamıştır. Hicretten sonra Müslümanlar, özgürlüğe kavuşmuşlardır.
Peygamberimiz Medine’de devlet kurdu, yasalar hazırlattı ve nüfus sayımı yaptırdı. Düzenli bir ordu kurdu. Mekke’den göç ettikleri için “ Göç edenler” anlamında Muhacirler olarak anılan Mekkeli Müslümanlar ile Medineli Müslümanları kardeş ilan etti (Muahat). Medineliler, Mekkeli Müslümanlara her türlü yardımı yaptılar. Onlara da “ Yardımcı “ anlamında Ensar denilmiştir.
Hicretten sonra İslam dinine davet, rahat bir ortamda yapılmaya başlanmıştır. Bunun sonucunda İslam dininin yayılması hız kazanmış, Müslümanların sayıları her geçen gün artmıştır. Müslümanlar, ibadetlerini korkusuzca ve serbestçe yapma imkanına kavuşmuşlardır.
Peygamberimiz Medine’de Mescid-i Nebevi’yi (Peygamber Mescidi) yaptırdı ve mescidin yapımında kendisi de çalıştı.. Mescide bitişik olara da bir bölüm yaptırdı. Suffa olarak anılan bu bölüm hem okul olarak kullanılıyor hem de fakir Müslümanlar burada barınıyordu. Yeni Müslüman olan toplumlara İslam dinini öğretmek üzere Peygamberimiz tarafından gönderilen sahabiler, bu okulda yetişmişlerdir.

SAVAŞLARI

BEDİR SAVAŞI
Mekkeliler Müslümanları yok etmek ve İslamiyet’i tamamen ortadan kaldırmak amacıyla Medine’ye saldırmaya karar verdiler. Hazırladıkları bin kişilik bir ordu ile Medine’ye yürüdüler. Bunu haber alan Peygamberimiz, yaklaşık üç yüz kişilik bir kuvvetle, müşrikleri şehir dışındaki Bedir denilen yerde karşıladı. Çok geçmeden başlayan savaş, ikindiye doğru Müslümanların kesin zaferiyle sona erdi ( 624). Mekkelilerden pek çok kimse Müslümanlara teslim oldu.
Peygamberimiz, teslim olan bu kişilere karşı iyi davranılmasını istedi. Bunların içerisinden zengin olanların para karşılığında , yoksul olanların ise karşılıksız olarak serbest bırakılacağını bildirdi. Okuma yazma bilen esirlerin de on Müslüman’a okuma yazma öğretmeleri şartıyla serbest kalacaklarını söyledi.
Bedir zaferinden sonra Müslümanlar, bütün Arap Yarımadası’nda itibar kazandılar. Bu zaferden sonra İslamiyet, daha hızlı yayılmaya başladı.

UHUD SAVAŞI
Bedir Savaşı’ndan yaklaşık 13 ay sonra müşrikler, Bedir yenilgisinin öcünü almak için üç bin kişilik bir ordu hazırlayıp Medine’ye doğru harekete geçtiler. Müslümanlar da bin kişilik bir kuvvetle yola çıktılar. Uhud dağının eteklerine ulaşıp burada ordugah kurdular. Peygamberimiz, ordusunu, arkadan yapılabilecek saldırılara karşı koruyabilmek için Ayeyn Geçidi’ne elli okçu yerleştirdi. Bunlara, ne olursa olsun bulundukları yeri asla terk etmemelerini emretti. Çok geçmeden savaş başladı. Peygamberimizin savaş planını aynen uygulayan Müslümanlar, düşmanı bozguna uğrattılar ve karargahlarını terketmek zorunda bıraktılar.
Düşmanın bozguna uğrayıp ardına bakmaksızın kaçtığını gören okçular, Peygamberin kendilerine verdiği emri unutarak yerlerini terk ettiler. Onların yerlerinden ayrıldığını gören müşrikler, okçuların ayrıldığı bu bölgeden saldırıya geçtiler. Müslümanlar. Beklemedikleri saldırı karşısında bocaladılar. O sırada aralarında Peygamberimizin amcası Hz.Hamza’nın da bulunduğu bazı Müslümanlar şehid oldular. Peygamberimizin de yüzü yaralandı, dişi kırıldı.
Fakat Müslümanlar kısa sürede toparlanıp yeniden saldırıya geçtiler. Müslümanlarla yeniden savaşmayı göze alamayan müşrikler ise Mekke’ye doğru çekildiler ( 625).
Uhud Savaşı, Müslümanlar için bir uyarı oldu. Peygamberimizin Ayneyn Geçidi’ne yerleştirdiği okçular, Peygamberimizin emrine aykırı hareket etmişlerdi. Bu geçitten geçerek Müslümanlara saldıran müşrikler, onlardan bazılarını şehit etmişler, bazılarını da yaralamışlardı. Bu olaydan sona Müslümanlar, ne olursa olsun, komutanın emrine itaat etmenin şart olduğunu öğrendiler.

HENDEK SAVAŞI
Mekkeliler, Uhud Savaşı’ndan iki yıl sonra, on iki bin kişilik bir ordu ile Medine üzerine yürüdüler. Bunu haber alan Müslümanlar, şehri çevreleyen binalar arasındaki açıklıkları kapatarak bir savunma hattı oluşturdular. Medine’nin kuzey tarafına geniş bir hendek kazdılar.
Kureyşliler, hendek ile karşılaşınca çok şaşırdılar; hendeği aşamadıkları için şehre giremediler. Karşılıklı ok atışlarıyla başlayan savaş günlerce devam etti. Kuşatma uzadıkça, düşman kuvvetlerini meydana getiren gruplar arasında ayrılık çıkmaya başladı. Bazılarında geri dönme arzusu belirdi. Bir gün aniden yağmaya başlayan şiddetli yağmur le birlikte çok kuvvetli ve tehlikeli bir fırtına çıkınca müşriklerin çadırları yıkıldı. Ortalığı kaplayan tozdan, göz gözü görmez oldu. Düşman ordusunun savaşacak gücü tükenmiş, bir ay devam eden kuşatmanın sonucunda geri dönmekten başka çareleri kalmamıştı. İstediklerini elde edemeyen müşrikler Mekke’ye geri döndüler (627).

MEKKE’NİN FETHİ
Hendek Savaşı’ndan bir yıl sonra Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında Hudeybiye mevkiinde bir antlaşma imzalandı. Fakat Mekkeliler, Hudeybiye Antlaşması’nın üzerinden fazla bir zaman geçmeden antlaşmayı bozdular. Bunun üzerine Peygamberimiz, on bin kişilik bir ordu hazırlayıp Mekke’ye doğru yola çıktı.
Peygamberimiz, Mekke’ye yaklaştıklarında orduya konaklama emri verdi ve her askerin ateş yakmasını istedi. Amacı ordusunu kalabalık göstererek Kureyşlileri yıldırmak ve teslim olmaya mecbur bırakıp Mekke’ye savaş yapmadan girmekti. Peygamberimiz Mekke’ye yaklaşana kadar Kureyşliler, onun amacı ve hedefi hakkında bilgi sahibi olmamıştı. Bundan dolayı hazırlıksız yakalandılar ve zor durumda kaldılar.
Müslümanlar dört yönden Mekke’ye girdiler. Mekkeliler Müslümanlara karşı koyamayıp teslim oldular (Ocak 630). Peygamberimiz arkadaşlarına, Kabe’deki putları kırıp atmalarını emretti. Müslümanlar putları kırdılar.
Bundan sonra Peygamberimiz Kabe’yi tavaf etti. Bu sırada Kureyşliler, endişeli bir bekleyiş içindeydiler. Çünkü kendi hemşehirlilerine putperestliği terkedip Allah’ın dinine inandılar diye eziyet etmişler, onları anayurtlarını terketmek zorunda bırakmışlardı. Medine’ye göç edenlerin Mekke’deki mallarını ve mülklerini de yağmalamışlardı. Şimdi ise mağlup ve mahçup bir şekilde, haklarında verilecek kararı bekliyorlar, bu kararın da ölüm olacağını düşünüyorlardı. Fakat karar, düşündükleri gibi olmadı. Peygamberimiz onları bağışladı ve serbest bıraktı.
İnsanlığın kurtuluşu ve mutluluğu için çalışan Peygamberimizin bu kararı, onun büyüklüğünü, makam ve şöhret peşinde koşmadıklarını gösterdi. Sevgili Peygamberimizin bu insani tavrı karşısında Mekkelilerin büyük çoğunluğu İslamiyet’i kabul ettiler. Peygamberimiz şehirde huzur ve güvenliğin sağlanmasından sonra Mekke’de ayrılaak Medine’ye döndü.

VEDA HACCI
Mekke’nin fethinden sonra Arabistan Yarımadası’nda yaşayanların çoğu İslam dinine girmişti. Müslümanların Medine’de kurdukları devlet de Arap Yarımadası’nın büyük bir kısmına hakim olmuştu. Civardaki bütün devlet ve kabilelere de İslam’ı anlatıp öğretmek üzere öğretmenler gönderiliyordu. O günlerde Peygamberimiz, haccetmek için Mekke’ye gitmeye karar verdi ve bu kararını, civardaki kabilelere duyurdu. Onunla beraber haccetmek şerefine erişmek isteyen Müslümanlar, büyük bir heyecan içinde hazırlandılar ve Medine’de toplandılar.
Hac için gerekli hazırlıklarını tamamlayan Peygamberimiz, beraberindeki Müslümanlarla birlikte Mekke’ye gitti. 632 yılında hac görevini yerine getirdi. Arafat’ta yüz binden fazla Müslüman’a hitap etti.
Peygamberimiz, Veda Hutbesi olarak anılan bu tarihi konuşmasını tamamladıktan sonra Müslümanlara:
-Yarın (ahirette) beni sizden soracaklar. Ne diyeceksiniz? Size Allah’ın dinini tebliğ ettim mi? Diye sordu. Onlar da:
-Evet ya Resulullah, tebliğ ettin ve görevini hakkıyla yaptın, dediler.
Bunun üzerine Peygamberimiz, üç defa:
-Şahid ol ya Rab! Dedi.
Sonra:
-Benim söylediklerimi, burada bulunanlar bulunmayanlara iletsin, buyurdu.
Hutbeyi okuduktan sonra Müslümanlar ile vedalaşan Peygamberimiz, ertesi gün Arafat’tan Mekke’ye döndü. Veda tavafını yaptı. Daha sonra da Medine’ye gitti.

VEFATI
Sevgili Peygamberimiz, Medine’ye döndükten kısa bir süre sonra rahatsızlandı. 8 Haziran 632 Pazartesi günü, Mescid-i Nebevi’nin bitişiğinde bulunan ve Hz.Ayşe’ye ait olan evde, altmış üç yaşında iken vefat etti.
Peygamberimiz, bu gün Ravza-i Mutahhara (Cennet Bahçesi) olarak anılan evinde toprağa verilmiştir.

EMİNE KARACA
10 SOS-B SINIFI

2002-2003 DÖNEM ÖDEVİ