Ans/p/ PASAROFÇA ANTLAŞMASI

PASAROFÇA ANTLAŞMASI (21 TEMMUZ 1718)

Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya (Almanya) İmparatorluğu ve müttefiki Venedik Cumhuriyeti arasında 21 Temmuz 1718’de imzalanan antlaşma.

Damad Ali Paşa’nın (Şehid) Aralık 1714’de Venedik’e karşı açtığı seferin sonunda Avusturya İmparatorluğu’nun da savaşa katılması ve Osmanlı Ordusu’nun Varadin’de bozguna uğrayarak sadrazamın şehit düşmesi, Osmanlı orduları lehinde gelişen harekatın tersine dönmesine sebep olmuştu. Tamışvar Kalesi’nin düşmesiyle Banat bölgesi elden çıktığı gibi Korfu Adası üzerine gönderilen kara ve deniz kuvvetleri de bir başarı gösterememişlerdi. Bu gelişme karşısında, "rikab-ı hümayun" kaymakamlığına getirilen ve Sultan III. Ahmed’in itimadını kazanmış bulunan mir-i ahur-i evvel İbrahim Ağa (Damad İbrahim Paşa) ordudaki disiplinsizliği ve başıboşluğu göz özünde tutarak savaşa devam etmenin daha büyük kayıplara yol açacağı düşüncesiyle barışa yönelmeyi uygun görmüştür. Bu fikrini padişaha kabul ettirince de harekete geçmiştir. Sabık defterdar Hacı Mustafa Paşa’yı Avusturyalılarla temas sağlamak üzere Belgrad muhafızlığına gönderdiği gibi, kendisi de İstanbul’daki İngiltere, Fransa ve Hollanda elçileri ile görüşmeler yaparak, Avusturya ile barış imkanlarını araştırmaya girişmiştir. Ancak başta sadrazam Halil Paşa olmak üzere ordu erkanı, intikam alınmadan ve Tamışvar kurtarılmadan barışa razı olmadılar. Onların savaşçı görüşleri üstün geldiğinden, İbrahim Paşa’nın sulh teşebbüsü bir süre için sonuçsuz kaldı. Fakat ertesi yıl Halil Paşa’nın Belgrad önünde feci bozguna uğraması ve bu kalenin de az sonra düşmesi, İbrahim Paşa’nın endişelerinde haklı olduğunu ispat etti.

Yeni sadrazam Nişancı Mehmed Paşa bozguna uğrayan ordunun başında çaresiz halde iken, İstanbul’da İbrahim Paşa, Hollanda elçisi Colyer ve İngiltere elçisi Monteagu’nun aracılığını sağlamıştı. Hacı Mustafa Paşa ise Avusturya başbakanına yazdığı bir mektupla Osmanlı hükumetinin ilk tekliflerini bildirmiş bulunuyordu. Buna göre iki devlet arasında sınır, Morova ırmağının Tuna’ya döküldüğü yerden Morova Köprüsü’ne kadar, Morova ve Tuna’nın sağ yanı Avusturya’ya bırakılıyor. Drina suyu ile Sava’nın sol tarafı da Osmanlı Devleti’ne ait sayılıyordu. Buna karşılık Avusturya İmparatoru adına yapılan teklif de barış için "ala halihi" (Uti possidetis) prensibi şart koşulduğu, yani silah gücü ile ele geçirilen Belgrad ve Tamışvar’dan fedakarlık edilemeyeceği gibi tazminatı ve Hıristiyan Avrupa’nın güvenliği için bütün Bosna Eyaleti ile Tuna’nın sağ yakasında kalan Sırbistan topraklan, sol yakasında bulunan Küçük Eflak ve Boğdan’ın terki de isteniyordu.

Bu istekler Osmanlı Devleti’nde çok sert tepkilerle karşılandı. Hatta elçiler aracılığı ile yürütülen ön çalışmalar bile tehlikeye girdi. Ancak Hollanda ve İngiltere elçilerinin ikna edici gayretleri sonunda müzakerelerin "ala halihi" prensibi üzerinden açılması uygun görüldü. Osmanlı hükumetinin Venedik Cumhuriyeti ile barış görüşmelerini kabul etmesi de anlaşma imkanlarını kolaylaştırdı. Muhtelif tekliflerden, delegelerin Pasarofça ve çevresine yerleştirilmeleri, müzakere çadırının ise Pasarofça ile Ram arasında Costalisa köyünde kurulması kabul edildi. Bu müzakereler arasında delegelerin rütbe ve eşitliği de anlaşmaya bağlanmış, teşrifat zorlukları ortadan kaldırılmıştı.

Görüşmelerde Osmanlı hükumetini "şıkk-ı sani defterdarı " payesiyle Silahdar İbrahim Ağa, "sıkk-ı salis" payesiyle darbhane nazırı Yirmisekiz Mehmed Çelebi; üçüncü delege ve tercüman olarak da Eflak voyvodası Yenaki Bey temsil ediyorlardı.

Avusturya’yı Saray savaş müşaviri Kont von Wirmond ile Avusturya Devleti’nin İstanbul’daki eski elçilerinden Von Talmann, Venedik’i ise Carlo Ruzini temsil etmekte idiler. Müzakerelerde aracılığı İngiltere fevkalade elçisi Sir Robert Sutton ile Sir Stanyan, Hollanda elçisi Baron Jacob Colyer sürdüreceklerdi. Delegeler Pasarofça’da yerlerini aldıkları halde, müzakerelere başlamak bir takım usul ve şekil münakaşaları yüzünden 40 gün gecikme ile 5 Haziran 1718’de başlayabildi. Fakat, görüşmelerin daha ikinci oturumunda iki büyük görüş farkı ortaya çıktı. Avusturya delegeleri Türkiye’de bulunan Macar asi asilzadelerinden Rakoczi oğlu ile Bereseny, Esterhazy ve Forgac’ın kendilerine teslimini istediler. Bu istekleri kabul edilmezse görüşmeleri bırakacakları tehdidinde bulundular. Diğer taraftan da "ala halihi" ilkesini pek geniş yorumlamakla Osmanlı Devleti’nden Belgrad’a bağlı olan Niş, Vidin, Üsküp, Yenipazar’a kadar uzanan bütün toprakları, Tamışvar’a bağlı olarak da Küçük Eflak, Eflak ve Boğdan’ı istemek gibi garip öneriler ileri sürdüler.

Osmanlı delegeleri, bu önerileri görüşmenin dahi mümkün olmadığını belirterek oturumu bıraktılar. Bu durumda toplantılara başkanlık eden Sir Sutton ile Hollanda’nın Viyana elçisi Bruninx hem Avusturya şansöylesi, hem de sadrazam İbrahim Paşa nezdinde yeniden temasa geçtiler. İbrahim Paşa barışa taraftar olduğu halde, bu olmayacak teklifler karşısında, savaşın kaçınılmaz hale geldiğini açıkça bildirdi. Ordu-yı hümayunla anlaşmazlığı yüzünden İtalya’da yeniden bir savaşa girişmek zorunda olduğundan, biraz da sadrazamın kararlı tutumundan, bunlar üzerinde fazla ısrar etmedi. Böylece "ala halihi" ilkesi üzerinden 24 yıl geçerli olmak şartıyla 10 Temmuz 1718’de Avusturya ile anlaşmaya varıldı. Venedik delegesi başlangıçta savaştan önceki sınırları esas kabul etmek konusunda direnmişse de, Osmanlı delegelerinin bu konuda Avusturya ile barış sağlanıncaya kadar sükut etmeleri, ondan sonra da Sutton ve Avusturya delegeleriyle birlikte konuları çözmeleri sonunda anlaşma ortamı bulundu.

Pasarofça Antlaşması genel hatlarıyla Karlofça Antlaşması örnek alınarak hazırlanmıştır. Onda da temel ilke "ala halihi" idi. Antlaşmaların imza töreni ise görüşmelerin 70. gününde, 12. toplantı sonunda 21 Temmuz tarihinde yapıldı ve ilgili hükumetlerin onayına sunuldu. 20 maddeden oluşan antlaşmada ilk 7 madde sınırların tespitine, tasarruf ve imtiyaz şekillerine ayrılmıştır. Sınırlar doğuda Aluta Irmağı’nın Tuna’ya döküldüğü yerden başlıyor. Orsova’ya kadar Tuna’yı takip ediyor, buradan Timok Suyu üzerinden geçerek Küçük Morova ve Drina kıyısıyla Tuna Irmağı’na kadar uzanıyordu. Bu hattın kuzeyinde kalan kale, hisar ve palangalar Avusturya’ya terkedilmiş oluyordu ki, bunların en önemlileri Tamışvar, Belgrad, Perakin, Novi-i Atik, Yasenovaç ve Dubiça idi.

Venedik’le yapılan 26 maddelik antlaşma ise Adriyatik kıyılarında Venedik işgaline girmiş bulunan Butninto, Preveze ve Vosniça bu devlete bırakılmıştı.

Antlaşmada bundan sonra esirlerin mübadelesi, sınırların güvenliği ve karşılıklı saldırıların durdurulması, Kırım Tatarlarının karadan, garp ocaklarının denizden saldırılarını engellemesi, Katolik kilisesine ait kutsal makamların ve Katolik rahiplerinin himayesi, özel bir ticaret antlaşması yapılması gibi maddeler yer alıyordu. Bu antlaşma ile Avusturya, Venedik’ten daha geniş yararlanma imkanları bulmuştu. Osmanlı Devleti ise, Tamışvar’ı kaybetmekle Orta Avrupa’dan kesin olarak çıkartılmış bulunuyordu. Ancak, Sırbistan sınırları 1736- 1739 Türk- Rus- Avusturya Savaşı sonunda yeniden düzenlenmesi imkanı bulunmuş oldu.