TB/ HACI BEKTAŞ VELİ

 

HACI BEKTAŞ VELİ (1209 – 1271)

Hacı Bektaş Veli’nin ünü, ne kadar büyük ve yaygınsa, hayatı hakkındaki bilgimiz de o kadar azdır. Hacıbektaş’dan gelen ve şimdi Ankara Kitaplığı’nda bulunan "Hurufname" adlı kitabın sonuna düşülmüş bir kayıt olmasaydı, doğduğu ve öldüğü tarihi de bilmek mümkün olmayacaktı. Bereket versin ki, sözünü ettiğimiz kitapta şu kayıt göze çarpıyor: "Hazineden gelen tomar-ı kebirde Hacı Bektaş’ ın 606’da doğduğu ve 63 yıl yaşayıp 669’da öldüğü kayıtlıdır". (1209-1271)

Hacı Bektaş Veli’nin, Baba İshak’ın halifesi ve Mevlânâ’nın çağdaşı olduğu bilindiğine göre, bu tarihler arasında yaşamış olduğuna inanmak mümkündür.

13. yüzyıl, Moğolların Asya’yı allak bullak ettiği yüzyıl olduğu için, Moğol baskısına, Moğol kılıcına dayanamayan Türkistan, Buhara, Harzemşah insanları, kendilerini Batı’ya atıyorlar ve bu arada Anadolu’yu da dolduruyorlardı. Yesevî tarikatına bağlı birçok kişi böylece Anadolu’ya yerleşmiş oluyor. Bunlardan Baba İshak’ın bir halk hareketini başlatması üzerine, Selçuk Sultanı’nın. ayaklanmayı kanlı bir biçimde bastırdığını, bu arada, Hacı Bektaş Veli’nin kardeşinin de öldürüldüğünü Âşık Paşa Tarihi, uzun uzun hikâye eder.

MEVLANA VE NURETTİN CACA İLE ÇAĞDAŞTI

Bektaşilerce "Velâyetname" adıyla bilinen esere göre, Hacı Bektaş, Nişapurlu’dur. 7. imam Musa Kâzım’ın soyundandır. Mevlânâ ve Kırşehir Beyi Nurettin Caca ile çağdaştır. Hoca Ahmet Yesevî’nin ve onun halifesi olan Lokman Perende’nin dervişidir. Velâyetname’de bundan sonra verilen bilgiler, daha çok masal çeşnisi taşır. Bektaşi geleneğinin nasıl kurulup geliştiğini ve Bektaşi inançlarını göstermesi bakımından, epik yapıdaki bu eserin, ciddî bir belge olabilmesi için, çok sıkı bir eleştiriden geçmesi gereklidir.

Ancak, kuvvetli bir rivayet halinde günümüze kadar gelen ve bazı vak’a nüvislerimizin de itibar ettiği, güya Hacı Bektaş Veli’nin yeniçerilerin kuruluşunda bulunduğu ve bu yeni askeri takdis ettiği doğru olamaz. Çünkü Sultan Orhan zamanında kurulan yeniçeriliğin tarihi, Hacı Bektaş’ın ölümünden çok sonradır. Gerçi yeniçeri askerlerine "Taife-i Bektaşiyan", yeniçeri ağalarına da "Ağa-yi Bektaşiyan" denildiği doğru ise de bu nisbet, Hacı Bektaş Veli’den değil, — Âşı’k Paşa’nın yazdığına göre— Abdal Musa’nın bir süre Hacı Bektaş Tekkesinde kaldığı ve bir savaşta yeniçeri askerine kendi elifî tacını giydirdiğinden ötürüdür ve yeniçeriler, bu sebepten Bektaşiliğe meyil vermişlerdir.

13. yüzyıl Anadolu’sunda bir çeşit esnaf teşekkülü demek olan Ahîlik yaygındı. Ahî kollarından biri olan Seyfî koluna Hacı Bektaş Veli "Ser-Ceşme"lik eder. Böylece Bektaşilik, orta sınıfı kendisine bağlamış oluyordu. Ahiler, dergâhın manevî gücünden yararlanıyor, dergâh da, Ahîlerin örgütlü gücünü sataşmalara karşı kullanıyordu.

TEKKE FELSEFESİNİ YENİ BİR BİÇİME SOKTU

Hacı Bektaş Veli, Anadolu’ya göçen Türkleri kendisine bağlamasını bilmiş, kökeni Ahmet Yesevî’ye dayanan tekke felsefesini de Anadolu’nun o günlerine uydurarak yeni bir; biçime sokmuştur. Yesevîlik ile Bektaşilik arasındaki farklar o yıllarda oluşturulmuştur. Horasan’dan yayılan Melâmetiyye ile de farklar peydahlamış, böylece Bektaşilik, eklektik bir yapı ortaya koymuştur.

Bektaşi töresine göre ahlâk, "eline, beline, diline" hâkim olmaktır. "Kendini bilene, atasının kanı helâl, bilmeyene anasının sütü haram." sözünden, insanı sağlam bir yapı içinde tuttuğu kolayca anlaşılır. İçki, erkâna girmiştir. Hele "Baba" tarafından sunulan bir "dolu", asla red edilmez. Ölüm, bir gömlek değiştirmekten ibarettir. Çoğu Bektaşiler, tenasühe inanırlar. İnsan, eğer hayatı boyunca iyi işler görür, törenin içinde yaşarsa, gelecek sefer de insan gelecektir. Fakat erkânı bozar, yanlışa düşerse, belki hayvan, belki de bir nebat olarak ikinci hayatını yaşayacaktır. Yalnız kemale ulaşanlar, ‘Hak ile Hak olurlar’ ve artık bu âleme gelmezler.

BEKTAŞÎ EDEBİYATINI GÜÇLENDİRDİLER

Bektaşiliğin temel fikri, "gayriye zarar vermemek, dünyaya gelmenin hakkını vermek"tir. Hak din İslâmiyettir. Şeriat, zahiri bir disiplindir. Asıl disiplin, insanın kendisine çizdiği hududun içinde kalmasıdır. "Kendini bilmeyen, dinini de, dünyasını da bilemez."

Hacı Bektaş Veli’nin "Makalât" adlı bir risalesi vardır. Bu risalenin Türkçe’ye iki tercümesi vardır. Biri nesirle, biri manzum olarak tercüme edilmiştir. Daha çok tanınanı, Sait Emre’nin çevirdiği nesir tercümedir.

Hacı Bektaş Veli de bir şairdi. Günümüze kadar gelmiş geniş bir Bektaşi edebiyatı vardır. Yunus Emre, Kaygusuz Abdal ve daha birçok halk şairi nefesler yazarak bu edebiyatı güçlendirmişler ve pek parlak noktalara ulaştırmışlardır. Bektaşiler, Türkçe yazmışlar, Türkçe söylemişler, Türk töre ve geleneklerini sürdürmüşlerdir. İslâmiyetin tutucu çevrelerine karşı, akılcı bir tutum içinde bulunmaları, toplumun gelişmesine yardım etmiştir.