Ans/B/ BOĞDAN

BOĞDAN

Romanya’nın Moldavya (Moldova), Eyaletine Osmanlılarca verilen ad.

Bu ad, Boğdan voyvodalığını kuran Kuzey Transilvanyalı Boğdan’dan gelmedir. Boğdan’a Avrupa kaynaklarında "Ulahlar ülkesi" manasınaa Valachia denilmektedir, İlkçağ’da burada İskitler ve Thrak soyundan Daklar oturmuştur; daha sonra buraya Gotlar, Alanlar, Islavlar ve birçok Türk kabileleri gelmiştir.

Hunlar (IV. yüzyıl) ve Avarlar (VI. yüzyıl) buradan Macaristan’a geçmişler ve orada yerleşmişlerdir. Volga boylarından gelen Bulgarlar (VII. yüzyıl) ile Macarlar da buradan geçerek sonradan kendi adlarını verdikleri ülkeye yerleşmişlerdir (IX. yüzyıl). Daha sonra Boğdan’a, Peçenekler (IX- XII. yüzyıl), Kumanlar (XI.-XIII. yüzyıl) ve nihayet Moğollar gelmişlerdir (XIII. yüzyıldan sonra).

Bu kavimler yerli halk ile kaynaşıp erimişlerdir. Bunlar içinde varlıklarını bugüne kadar koruyabilenler Gagavuzlar ile Katarlar’dır. Boğdan’ın Rumen aslından olup Islav ve Türklerle karışmış halkına XI. yüzyıldan sonra ulah (Valah; Rum, Valahi, Vlachi, Valachi: Türk Eflak) adı verilmiştir.

Boğdan’da müstakil bir devlet kuran Ulah ailesi, Macar kralı I. Lajos’a karşı ayaklanarak memleketinden ayrılmış ve Boğdan’a giderek bağımsız bir devlet kurmuştur. Boğdan Devleti topraklarını Osmanlı hakimiyeti altına girinceye kadar, Leh, Macar ve Altın- Ordu devletlerinin hücumlarına karşı korumakta çok güçlük çekmiştir. XV. yüzyılın başından beri Boğdan’a yakın olan yerlerde Osmanlı kuvvetleri göründüğünden Boğdan voyvodası Alexandru cel Bun, Lehistan ve Macaristan devletleri arasında paylaşılmaktan korktuğu için Lublin Atlaşması’na (1412) katılmış ve Osmanlıların saldırısına karşı onlara yardımda bulunmayı yahut bu devletler, Osmanlılara saldırırlarsa birlikte harekete geçmeyi kabul etmiştir.

Osmanlılar Eflak voyvodası Mihail’i yenerek Dobruca’yı ve aşağı Tuna kalelerini almışlar ve ilk defa Boğdan topraklarına girerek Akkerman Kalesi’ni sarmışlardır (1420). II. Murad devrinde Osmanlıların kuzey doğu baskıları artmış ve II. Mehmed zamanında Boğdan Osmanlı idaresini kabul etmek zorunda kalmıştır (1455).

II. Mehmed, bu ülkeyi yalnız vergiye bağlamış, iç işlerine karışmamış ve başında yerli beyleri bulunan imtiyazlı bir eyalet halinde bırakmıştır. Bundan sonra Boğdan-Eflak beyliği ile birlikte gelişmiştir. Boğdan voyvodası III. Stefan cel Mare(1457- 1504) vergisini ödemekle beraber Osmanlı hakimiyetinden kurtulmak için bazı hareketlere girişmiş ve üzerine gönderilen Osmanlı öncü kuvvetlerini yenmişse de, Kefe’yi Cenevizlerden almış olan Fatih, Boğdan üzerine yürümüş ve her türlü mukavemeti kırarak bütün ülkeyi kati bir şekilde tekrar devletine bağlamıştır.

II. Bayezid zamanında Boğdan iskelesi ve en önemli gelir kaynakları olan Kili ve Akkerman kalelerinin Osmanlılar tarafından zaptedilmesi, voyvodaların bağımsızlık ümitlerini ve kuvvetini büsbütün kırmıştır. Osmanlılara karşı kazandığı ilk neticesiz zaferden sonra Boğdan voyvodası, Lehistan ve Macaristan krallarından ve Hıristiyanlık aleminden yardım istemişse de, umduğu yardımı görememiştir. Osmanlıların yenilmez bir kuvvet olduğunu anlayan voyvoda ölürken oğluna Boğdan’ı kuvvetli olan Osmanlılardan başka hiçbir millete teslim etmemesini vasiyet etmiş ve bu vasiyeti hemen bütün Boğdan beyleri benimsemiştir. Bu voyvodanın ikinci oğlu Petru Rareş, Osmanlılara karşı ayaklanmak istemiş, fakat ezilmiştir.

Sultan Kanuni Süleyman’ın Mohaç’ta Macar ordularını yok etmesinden (1526) sonra bu havalide Osmanlılara karşı durabilecek tek bir kuvvet kalmamıştır. Erdel (Transilvanya) voyvodası Janos Szapolyai Osmanlı hükümdanın tanımak şartıyla yerinde kalmak imkanını bulmuştu. Kanuni’nin Boğdan

üzerine yaptığı seferde Yaş alınmış, asi voyvoda kaçmış ve devlete sadık bir yerli bey, voyvodalığa geçirilmiş, Tighina şehri alınarak burada Bender Kalesi kurulmuştur. Boğdan halkının bu yeni voyvodayı öldürmesi üzerine yerine geçen voyvoda, Kili, Akkerman, Bender kalelerine saldırmışsa da yenilerek kaçmıştır. Bu olaydan sonra eski voyvoda Petru Rareş tekrar voyvodalığa getirilmiştir. Ancak oğlu İliaş rehin tutulduğu gibi vergisi 121.000 dukaya yükseltilmiştir.

Bundan sonra Boğdan voyvodası İlie, Müslümanlığı kabul etmiş, ordularını Avusturya imparatoru Ferdinand’ın taraftarları ile çarpışmak üzere Erdel’e gönderilmiştir. XVI. yüzyılın sonlarında voyvoda olan Aron, Avusturya ve Erdel ile anlaşarak Papa VIII. Clemens’in himayesinde kurulan Mukaddes İttifak’a girmiş ve bu yoldan istiklale kavuşmak istemiştir. Fakat bu teşebbüs de sonuç vermemiş ve Aron bir süre sonra Erdel Beyi Bathary tarafından öldürülmüştür. Yerine geçen voyvodayı da Osmanlılara dost olan Lehlilerin adamları öldürmüştür. Eflak voyvodası Mihail’in önce kazandığı savaştan da bir sonuç çıkmamış ve bu prensin Avusturya kumandanı tarafından öldürülmesi üzerine bu hareket de durmuştur.

XVII. yüzyılda Boğdan’da idare ve siyaset bakımından bir değişme olmamıştır. Yalnız bu yüzyılda, kültür alanında ilerlemeler görülmüş ve birçok manastırlar açılmıştır. Bu yüzyılda Lehistan, Boğdan işlerine karışmaya başlamış ve Hotin Kalesi’ni almıştır. Osmanlı hükümdarı II. Osman, bu kaleyi sarmış, fakat yeniçerilerin itaatsizliği yüzünden alamamıştır (1620). Yine bu yüzyılda Boğdan’ın İstanbul’a bağlı bulunan kilisesine birçok Rum papazları gönderilmiş ve Boğdan’da Rum nüfuzu artmıştır.

XVII. yüzyılda Boğdan’da en önemli olay, IV. Mehmed zamanında Kameniçe Kalesi’nin alınması (1672) ve ertesi yıl Jan Sobieski ile yapılan savaşlardan sonra Köprülü Fazıl Ahmed Paşa’nın Hotin ve dolaylarını Boğdan’a bıraktıran Bucaş Antlaşması’nı yapmasıdır.

Osmanlı ordularının Viyana önlerinde bozguna uğramasından sonra (1683) Sobieski orduları Boğdan’a girmişler fakat Voyvoda Constantin Cantemir, Leh ordularının fütuhatına engel olmuştur. Karlofça Antlaşması ile Lehistan, Boğdan’ın kendisine verilmesini istemiş, fakat Osmanlılar buna razı olmamışlardır. Bu voyvodanın oğlu Dimitrie Cantemir İstanbul’da uzun zaman kalmış olup Osmanlı kültürü ve sanatı ile yakından ilgilenen bir devlet adamı idi. İstanbul’da Küçük Kantemiroğlu adıyla tanınan Dimitrie Cantemir Osmanlı tarihine dair önemli bir eser yazmış, Kitabu ilmi’l- musiki ala vechi’l-hurufat adlı eserini de II. Ahmed’e takdim etmiştir. Fakat Cantemir’in Rus Çan Petro ile bir antlaşma imzalaması Rusların Boğdan işlerine karışmasına sebeb olmuştur. Bu antlaşma şartları Rusların Prut kıyılarındaki yenilgisi (1711) üzerine tatbik edilmemiştir. Cantemir bundan sonra Rusya’ya kaçmış ve orada ölmüştür. Cantemir’in ve ondan sonra Eflak voyvodası Brancoveanu’nun ihanetleri üzerine devlet, Eflak ve Boğdan’a yerli bey tayin etmek politikasından vazgeçmiş ve bu eyaletlere Fenerli Rum beylerinden, üçer yıl süre ile voyvoda göndermeye başlamıştır (1711-1821). Bu devir her iki memleket için de gelişen bir durum olmamıştır. Yalnız serflik kaldırılmış, köylünün şahsi hürriyetleri tanınmıştır. Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan (1774) sonra Ruslar Boğdan ve Eflak’ta Ortodoks tebaanın menfaatlerini korumak bahanesiyle konsolosluklar açmışlardır. Bu arada Osmanlı Devleti yararına ve Rusya zararına hareket ettiğini savunan Avusturya da Boğdan’ın kuzey taraflarını alıp Bukovina adlı bir eyalet kurmuştur.

1787 Osmanlı- Rus savaşı Yaş Antlaşması ile bitmiş ve Rusya bu antlaşmada elde ettiği arazi ile Boğdan’a çok yaklaşmış, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında Dinyester nehri sınır olmuştur. Rus Çariçesi II. Katerina da Eflak ve Boğdan’ı bir Rus komutanı idaresinde birleştirip yeni bir Daçya Devleti kurmak ve bu devleti zamanla sınırları içine almak istemiştir.

1806-1812 savaşları sonunda imzalanan Bükreş Antlaşması ile de Rusya, Kili, Akkerman, Bender kalelerini içine alan Besarabya’yı almıştır. Eflak ve Boğdan’da Fenerli Rumlara karşı bir ayaklanma olması üzerine, bu memleketlerin Rum beylerini istemediğini daha önceden anlamış bulunan II. Mahmud, artık buraya Rum beyi göndermemiş, tekrar yerli beyler tayin etmiştir (1821). Akkerman Antlaşması (1826) ile de bunların yedi yıl süre ile vazife görmeleri kararlaştırılmıştır.

Edirne Antlaşması (1829) ile biten Osmanlı-Rus savaşında Ruslar tekrar Osmanlıların Memleketeyn dedikleri Eflak- Boğdan’a girip Tuna ağızlarını almışlar ve savaş giderleri ödeninceye kadar Memleketeyn’de kalmışlar, bu sırada kurdukları teşkilat ile de işleri karıştırmışlardır. 1848 yılında Yaş şehrinde çıkan küçük bir ayaklanma, Rus ordularının tekrar buraya girmelerine sebep olmuştur. Baltalimanı Antlaşması’ndan (1849) sonra iki devlet Boğdan’da Grigore Ghica’yı (1849- 1854) prens tayin etmişlerdir. Bundan sonra Eflak- Boğdan’da milliyet fikirleri ve bu iki eyaletin birleştirilmesi temayülü büsbütün kuvvetlenmiştir.

Paris Antlaşması (1856) ile biten Kırım Savaşı’ndan sonra Rusya, Memleketeyn işlerinden uzaklaştırılmış ve bu eyaletlerin bütünlüğü Fransa, İngiltere, İtalya tarafından garanti edilmiştir. Fransa’nın Eflak- Boğdan eyaletlerini birleştirme politikası Osmanlı ve Avusturya devletlerinin muhalefetiyle karşılanmış, fakat yapılan plebisit halkın birleşmeyi istediğini göstermiştir ve Alexandru Jon Cuza (1859- 1866) her iki eyalette de prens seçilmiştir (24 Ocak 1859). İstanbul’a giden Cuza, Küçüksu Kasrı’nda misafir edilmiş ve Osmanlı hükümdarı Abdülaziz Memleketyn’in Romanya adı ile birleşmesini kabul etmiştir. Cuza’dan sonra Hohenzollern- Sigmaringen soyundan Prens Carol seçilmiştir.

1877 Osmanlı- Rus Savaşı’nda Romanya, Ruslardan bağımsızlık için teminat alarak savaşa girmiştir. Romanya’nın istiklali önce Ayastefanos, sonra da Berlin Antlaşması (1878) ile tanınmış ve Romanya 1881 yılında krallık haline gelmiştir. Rusya Besarabya’yı tekrar almış ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra burasını yeniden Romanya’ya vermiştir.