Ans/s/ SİLAHDAR

SİLAHDAR

Silah taşıyan anlamında kullanılan bir deyimdir.

Osmanlı Devleti’nde, ileri gelen devlet adamları ve vezirlerin kapı halkından, bir bölüğüne kapıkulu süvarilerinden ikinci bölüğe verilen bir addır.

Osmanlılarda, Yıldırım Bayezid devrinde Silahdarlık kurulmuştu. Ancak Osmanlı sarayında ayrıca bir Silahdarlar bölüğü kurulmamış, padişahın silahını taşımak, öteki silahları ile birlikte diğer kıymetli mücevher ve eşyaları korumakla tek bir silahdar vazifelendirilmişti.

Silahdarlar Enderun’a alınan gençler arasında zamanla yetişerek bu mevkie yükselirlerdi. Hasbahçe bostancılığından zülüflü baltacılara, oradan seferli odasına, daha sonra has odaya geçen genç; bir süre hizmetten sonra tülbent ağası, rikabdar ve çuhadar olur, bundan sonra Silahdarlığa yükselirdi. Padişahın gezintilerine katılmak, padişaha buhur ve gülsuyu sunmak görevleri arasında bulunuyordu.

Çorlulu Ali Paşa, Sultan II. Mustafa’nın silahdarı olarak enderuna yeniden bir düzen verdi ve silahdarların nüfuzlarını arttırdı. Böylece silahdarlar has oda, hazine, kiler ve seferli koğuşları ile zülüflü baltacıların amiri olarak sarayın başmabeyncisi durumuna yükseldiler. Padişahın emirlerini tebliğ vazifesini de üstlenmiş olduklarından, sabah namazından yatsıya kadar padişahın yanından ayrılamazlardı.

Zamanla çeşitli mesuliyetleri yüklenen silahdarın emrine lala adı altında 5’i Has Odalı olmak üzere kaftancı, tütüncü, kilerci, yedekçi vs. adlarla, bütün enderun koğuşlarından 34 kişi verilmişti. Fatih devrinde gündelikleri 20 akça olan silahdarların ücreti zamanla artarak XVIII. yüzyıl başında 100 akçaya ulaşmış, ayrıca haslar da elde etmişlerdi. Yine başlangıçta 50 akça ile emekli olurken XVIII. yüzyılda 300 akça ve çeşitli tayinatla emekliye sevk edilir oldular.

Silahdarlık Sultan II. Mahmud devrine kadar sürdü. Giritli Ali Ağa’nın 10 Ekim 1831’de ölümü üzerine bu göreve yeni bir tayin yapılmayarak kaldırıldı ve silahdarlık vazifesi hazine kethüdasına verildi. Az sonra da bu hizmeti görmek üzere Enderun nazırlığı, bir yıl sonra ise mabeyn müşirliği kuruldu.

Osmanlı Devleti’nde ayrı, atlı askeri birlik teşkil eden silahdarlar bölüğü ağası da Silahdar Ağa adıyla tanınmaktaydı. Yeniçeri Ocağı kurulurken meydana getirilen Kapıkulu atlı ocaklarının ilki olarak kurulan bu ocağın en büyük sorumluluğu olan silahdar ağası, Fatih devrinde Sipahiler Ocağı kurulunca, Sipahiler Ağası’ndan sonra, ikinci dereceye inmişti.

Sağ ulufeciler ağalığından terfi edildiğinde silahdar ağası, buradan da sipahi ağalığına veya sancak beyliğine geçilmekteydi. Çevresini silahdarlar kethüdası, başçavuş ve silahdarlar katibi meydana getiriyordu. Emri ve kumandası altında bulunan silahdar ocağı ise, 260 bölüğe ayrılmıştı. Her bölüğün yönetimi bölükbaşı veya ser-bölük denilen bir çorbacıya verilmişti. Ocağın kaynağı Edirne ve İstanbul saraylarında yetiştirilen acemi oğlanlarıydı. Bir silahdar, görevini ve ulufesini silahdar ağasının tasdiki ile öz oğluna devretmek hakkına sahipti.

Bir muhafız bölüğü olan silahdarlar sarı bayrak taşırlar, Cuma selamlıklarında ve seyirlerde padişahın solunda yürürler, otağ-ı hümayunda sol tarafta saf bağlar, seferde padişah veya veziriazamın tuğlarını taşır, yolları açar, köprü kurar, padişahın yedek atlarını çeker, padişah adına sadaka dağıtırlardı. Bu hizmetlerine göre tuğcu, yedekçi ve buçukçu diye de anılırlardı. Ayrıca vezir kapılarında da görev alır; vezir kethüdası, divan katibi, mühürdar, çuhadar, selam çavuşu vs. ile kapı halkını meydana getirdiklerinden paşa defterlileri diye de anılırlardı.

Silahdar ocağı da öteki Kapıkulu ocakları gibi III. Murad devrinden itibaren gittikçe bozuldu ve 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ile dağıtıldı.