Ans/G/ GALATA

GALATA

İstanbul’da Haliç’in kuzeyindeki semtin adıdır.

İlk çağın sonlarında Sykai adı ile kurulmuş olan bu küçük iskan yerinin çevresi, Roma imparatoru I. Constantin (324-337) tarafından bir sur duvarı ile çevrilmişti.

Galata, Bizans İmparatorluğu’nun son zamanlarında Venedik, Ceneviz gibi deniz ticareti yapanların bağımsız bir kolonisi durumuna getirildi.

1387’de Osmanlılarla Cenovalılar arasında yapılan bir anlaşma gereğince, Osmanlılar burayı Bizans’a karşı bir saldırıda kullanma yetkisine sahip oldu. Nitekim Yıldırım Bayezid tarafından yapılan "İstanbul Kuşatması"nda burada 6000 asker bulunduğu belirtilir.

Galata, 1393 yılında Osmanlı saldırısına uğradığı zaman Fransa’dan yardım talebinde bulundu. Fransa, Mareşal Boucaut komutasında gönderdiği kuvvetle Galata’yı kurtardı.

Osmanlılar Bizans’ı ele geçirince (1453) Cenovalılar, birtakım özel haklar almak suretiyle Galata’yı, Fatih’e teslim ettiler. İstanbul’un fethini izleyen günlerde Türkleşmeye başlayan Galata, kozmopolit bir liman şehri olarak uluslararası ticarette oynadığı rolü devam ettirmiştir. Galata’da o sırada 535 Müslüman evine karşılık 592 Rum, 62 Ermeni, 332 Frenk evi bulunmakta idi. Ayrıca 260 ticarethanede uluslararası denizaşırı ticaret yapılıyordu.

XVII. yüzyılda Galata’nın bazı mahalleleri tamamen Türk görünüşü kazanmışken XIX. yüzyıl içlerinde yeniden dış etkilere açılıp "Frenk" görünüşüne bürünmüştür.

Galata’nın bir Türk şehri olarak imarında büyük rol oynayan pek çok Osmanlı eserleri yer almıştır. Mimar Sinan tarafından yapılan Azapkapısı Camii (1577), Yüksekkaldırım’daki Yazıcı Mehmed Efendi Mescidi (1582), şimdi Basımevi olan Galata Kadılığı binası bu eserlerden birer örnektir.

GALATA KULESİ

Cenevizliler 1348’de bugünkü kuleyi yaptırmışlardır. Bizans kaynaklarında "Büyük Burç", Cenova kaynaklarında ise "İsa Kulesi" olarak adlandırılan kule, Bizans topraklarında bağımsız koloni döneminin bir anıtı gibidir. 1445-1446 yıllarında bu kule biraz yükseltilmiştir. 1509 depreminde üçüncü katına kadar yıkılmış, yeniden yaptırılmıştır.

XVI. yüzyılda Kasımpaşa tersanesinde çalıştırılan esirler için zindan olarak kullanılmıştır. Hezarfen Ahmed Çelebi, XVII. yüzyıl başında uçuş denemesini bu kuleden yapmıştır. XVIII. yüzyılda kule, yangın gözetleme merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kule, 25 Temmuz 1794 yılında yanmış, onarımında bir kat daha eklenerek, üstü koni biçiminde bir tepelikle kapatılmıştır. 1831’de tekrar yanmış olan kule, bu defa üst kısmına ampir üslubu iki kat eklenerek tepesi bir külahla örtülmüştür. Ayrıca kapının üstüne Şair Pertev’in bir kasidesi konmuştur. 1875’te fırtınadan zarar gören tepesindeki külah kaldırılarak yerine ahşaptan sekiz köşeli iki kat eklenmiştir. Kule, bu durumunu 1964 yılına kadar korumuş, bu tarihten sonra yapılan onarımlarla kuleye eski dış görünümü kazandırılmıştır. Kulenin, yerden külah ucuna kadar uzunluğu 66,90 m.’dir.

GALATA CİBAYETİ

Bayezid-i Veli vakfı eklentilerinden olan Galata ve Beyoğlu bölgelerindeki yerler için kullanılan bir deyim.

II. Bayezid’in Vakfı dolayısıyla kullanılan cibayet kelimesi vakfın bulunduğu semtin adını da alarak "Galata Cibayeti" olmuştur. Kasımpaşa tarafında bulunanlara "Kasımpaşa Cibayeti", Beşiktaş’tan Rumeli Feneri’ne kadar olan yerlerdekilere de "Uskumru Cibayeti" adı verilirdi. Bu üç cibayetteki gelir, her üç kısmın katip ve vergi tahsildarı tarafından toplanır ve bu görev babadan oğula ge-çerdi. Evkaf Nezareti’nin ortaya çıkması üzerine bu görev bu kuruluşa verilmiş ve bu deyim de ortadan kalkmıştır.