Ans/n/ NAKİBÜ’L-EŞRAF

NAKİBÜ’L-EŞRAF

Osmanlı Devlet teşkilatında Hz. Peygamber’in soyundan olanların devletçe yapılan ödemeleri, doğum, ölüm gibi kayıtları ve sağlanan sosyal hakları dağıtan görevli için kullanılan bir deyimdir.

Bu görevli, Bab-ı Meşihat’e bağlı bulunurdu. Nakib Arapça halkın seçkini bir topluluğun başı, işlerini gören kişi anlamındadır. Kısaca Peygamber hanedan mensuplarının genel varisi durumunda idi. İslam tarihinde Nakibü’l -eşraflık müessesesine, ilk olarak Abbasilerde rastlanmaktadır. Halife’den sonra en önemli bir manevi makam olan bu göreve getirilenler Bağdad’da (Divan-ı Mezalim) Adalet Divanı’na başkanlık ederler, hac mevsiminde ise, Mekke’de dedelerinin sikaye hizmetini görürlerdi.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren Hz. Peygamber’in soyuna ayrı bir saygı ve ilgi gösterilmiş, her türlü resim ile vergiden muaf tutularak halkın seçkin bir topluluğu kabul edilmişlerdir.

Nakibü’l-eşraflık, görevinin verdiği şeref sebebiyle en önemli mevkilerden başta olanı sayılır; halifeden sonra gelirdi. Merasimlerde devlet ileri gelenlerinden kabul edilir, bu göreve kendi aralarından en seçkin ve belirli kimseler getirilirdi. Yeni Nakibü’l-eşraf, Paşa Kapısı’na davet olunur. Teşrifatçı Efendi aracılığı ile sadrazamın huzuruna girerek onun eteğini öper ve samur kürk giydirilmek suretiyle Nakibü’l-eşraf ilan olunur, eline de memuriyet beratı verilirdi.

Nakibü’l-eşrafların resmi giyinişleri kazasker kıyafeti olup, başındaki örfi kavuğa yeşil sararlardı. Nakibü’l-eşrafın konağı aynı zamanda resmi dairesi olup, burada seyyid ve sadat arasında suçluların hapsedildiği, dayak vs. cezalara çarptırıldığı bir tevkifhane de vardı. Bu hapishanenin müdürü Nakibü’l-eşraf maiyetinde Sancak-ı Şerif’i muhafaza eden ve Alemdar unvanını taşıyan kimse en önemli görevli idi. Padişahlar sefere çıktıkça Nakibü’l-eşraf da yanında bir kısım sadat olduğu halde savaşa giderdi.

Nakibü’l-eşrafların başlıca görevleri arasında, cüluslarda, biat töreninde en önce biat eylemek, bayram törenlerinde dua etmek, savaş sırasında Sancak-ı Şerif’in dibinde dua, salavat ve Kur’an okumak, Kılıç Alayı’nda yeni padişaha kılıç kuşandırmak bulunurdu. Nakibü’l-eşraflar doğrudan doğruya sadrazama muhatap olup, yazışmalarını onunla yaparlar; teşrifatla ilgili davetleri de ondan alırlardı.

Tanzimat’tan sonra bilhassa II. Abdülhamid döneminde imparatorluğun dış politikasında takibe başlanan İslamcı siyaset sırasında Nakibü’l-eşraflar daha da değer kazandılar. Onlar için Yıldız Sarayı civarında özel bir konak yaptırıldığı gibi, büroları da genişletildi. Fakat İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra önemlerini kaybettiler ve 5000 kuruş maaşlı bir küçük memuriyet haline getirildiler. Yanlarında da sadece, 1000 kuruş maaşlı katipleri bulunuyordu.

Bu kuruluş Osmanlı hilafetinin kaldırılmasıyla tarihe karışmıştır.