TB/ EVLİYA ÇELEBİ

 

EVLİYA ÇELEBİ ( 1611-1682 )

Türk gezi edebiyatının en büyük temsilcisi… Üslubu ile, çağma damgasını vurmuş bir yazar… Osmanlı tarihine, sosyolojisine kaynaklık eden bilinçli bir gezgin… Uluslararası ünü olan birkaç fikir adamından sonra, alanında tek olan bir gezi yazarı… Evliya Çelebi, 25 mart 1611’de İstanbul’da, Unkapanı semtinde dünyaya geldi.

Evliya Çelebi’nin soykütüğü, Fatih dönemine kadar çıkar. Babası, Derviş Mehmet Zılli’dir. 100 yaşında ölen Derviş Mehmet Zılli, Kanuni’nin Zigetvar seferine katılmış, Lala Mustafa Paşa 1571’de Magosa’yı feth ettiği zaman, bu sefere de katılan Mehmet Zılli, Magosa’nın anahtarlarını İstanbul’a götürmek görevini yapmıştı. Osmanlı devletine daha pek çok hizmetler görmüş olan bu babanın oğlu, Evliya Çelebi, babasının arkadaşları arasında yaptığı savaş sohbetlerini dinleye, dinleye, savaşlara katılma, dünyayı gezip görme merakına kapıldı.

BÜTÜN EMELİ DÜNYAYI GEZMEKTİ AMA NASIL YAPACAKTI?..

Evliya Çelebi’nin kendi kalemiyle yazdığına göre, soyu, Germiyanoğlu Yakup Bey’e uzanır, o yoldan da Hoca Ahmet Yeseviye bağlandığını söyler. Çocukluğunda, gördüklerini incelemek, incelediklerini yazmak merakı vardı. Babasının yaptığı uzun geziler, onu da dünyayı dolaşmaya, gördüklerini eşine dostuna anlatmaya ve yazmaya teşvik ediyordu.

Zeki, hoşsohbet, nüktedan bir insandı. Zamanın ansiklopedik bilgilerini okumuş, öğrenmişti. Arapça da biliyordu. Bütün emeli, dünyayı gezmekti ama, bunu nasıl yapacaktı?.. Bir gece rüyasında, Hz. Peygameri gördü. O kadar heyecanlanmıştı ki, "Şefaat Ya Resulallah" diyeceği yerde şaşırıp, "Seyahat Ya Resulallah" demiş, böylece, Hz. Peygamberin hem şefaatini, hem seyahat iznini almıştı. Kendisinin anlattığına göre, Sa’d İbni Vakkas da kendisine gezdiği yerleri yazmasını tavsiye etmişti.

Bu rüyasını, zamanın ünlü kişilerine anlattı ve bu kişiler kendisine, İstanbul’u dolaşmasını, gördüklerini yazmasını önerdiler… O da öyle yaptı, İstanbul’u, bütün çevresiyle birlikte gezdi, dolaştı. Tarihini, insanlarını araştırdı. Adetlerini, yaşayışlarını, ünlü kişilerini yazdı ve böylece, Seyahatnamenin birinci cildini hazırlamış oldu.

BÜTÜN HAYATI YOLLARDA VE DURAKLARDA GEÇTİ

Melek Ahmet Paşa, Evliya Çelebi’nin akrabalarındandı. Silahtar bulunduğu sıralarda 4’üncü Murad’a Evliya Çelebi’den bahsetmiş ve saraya musahip alınmasına önayak olmuştur. Evliya Çelebi’nin sesi güzeldi. Şarkı-gazel okur, ezana kalkar, imam bulunmazsa namaz kıldırırdı. Güler yüzlü, hoşsohbet, kimsenin kalbini kırmaz, herkesle hoş geçinir bir kişi olduğundan, kısa bir zamanda sarayda ün yaptı.

Evliya Çelebi, zaman zaman, resmî görevlerde de bulunmuş ve devlete böylece de hizmet etmiştir. Fakat, Evliya Çelebi’nin yıldızını parlatan olay, teyzesinin oğlu olan Melek Ahmet Paşa’nın sadrazam olmasıdır. Bağdat Valiliği’nden, Sadaret mevkiine getirilince, Evliya Çelebi sadrazamın en güvendiği kişi oldu. Ancak, bu gücünü hiçbir zaman kötüye kullanmadı, tersine birçok insanların işlerini kolaylaştırarak dost kazandı.

Melek Ahmet Paşa, sadrazamlıktan af edilip Özi beylerbeyliğine atanınca, Evliya Çelebi de kendisiyle Özi’ye gitti. Bütün hayatı yollarda, duraklarda geçmiştir. Seyahatnamesinden, Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır, Girit, Hicaz, Macaristan, Transilvanya, Almanya, Hollanda, Bosna-Hersek, Dalmaçya, Güney Rusya, Kırım, Kafkasya ve İran’a gittiğini öğreniyoyoruz.

Evliya Çelebi, gezdiği, dolaştığı, bütün bu yerlerde, incelemeler yapmış, o toprakların folklorunu, sanatını, edebiyatını, sanat eserlerini incelemiş ve bunları üşenmeden, usanmadan bir bir defterine yazmıştır. Her binanın enini, boyunu, adımları ile ölçerek hesaplamıştır. Fakat günümüze kadar intikâl eden bazı binaların ölçülerinin Evliya Çelebi’nin ölçülerine uymadığı görülmüştür. Bu da Seyahatname’nin bazı yanlışları olduğu düşüncesinin doğmasına yol açmıştır.

Birçok savaşlara katıldı, iyi ata biniyor, sırası geldiği zaman, yaman dövüşüyordu. Birçok defalar ölüm tehlikesiyle yüzyüze gelmiş, fakat ince zekası, hazırcevaplığı ve güler yüzü ile bu ölüm tehlikelerinden yakasını sıyırmasını bilmiştir.

SEYAHATNAME DAHA HALÂ TOZLUDUR, GÜN IŞIĞINA ÇIKARILMAMIŞTIR

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 17’inci yüzyıl Osmanlı imparatorluğumun gerçek yüzünü gösteren bir tablodur. Çelebi; anlatacağı şeylerin, sarayca iyi karşılanmayacağını veya zamanın uleması tarafından hoş görülmeyeceğini fark edince, hemen o anlattığı yerde bir rüya görmüş ve bu rüyasını teferruatıyla anlatmıştır, imparatorluğun çöküntü sebepleri, bu rüyalarda anlatılmıştır. Devrin eleştirisi, rüyalarıdır. Hiç kimse, gördüğü rüyadan sorumlu olamayacağı için, bütün tenkitlerini rüyanın mistik tablolarını sığdırmıştır. Seyahatname’nin üzerinden bugüne kadar bâzı çalışmalar yapılmışsa da, derinlemesine bir çalışma ne yazık ki yapılamamıştır. 17’nci yüzyılın bu büyük belgesi, hâlâ tozludur ve bütün çizgileriyle gün ışığına çıkarılmamıştır.

Evliya Çelebi’nin bir başka önemli yanı, kullandığı üsluptur. Abartmaya dayanan bu üslup, Grotesk’te olduğu gibi, değerleri gerçekteki boyutlarına göre çizmiştir. Yani Grotesk ressamları nasıl bir kralı çocuk boyunda, tutup, bir balıkçıyı dev gibi çizerek, onlara verdikleri değerleri anlatmaya çalışmışlarsa, Evliya Çelebi de zamanın ünlü kişilerini, eğer değersiz iseler, abartma yolu ile küçültmüş, oradaki sade bir vatandaşın değeri varsa, onu da yine aynı yolla gerçek çizgilerine oturtmuştur.

Evliya Çelebi’ye, Osmanlı ülkesinin ilk Grotesk yazarı gözü ile bakılabilir.