Ans/B/ BOSTANCI-BOSTANCI OCAĞI

BOSTANCI-BOSTANCI OCAĞI

Bostancılar, Osmanlı saray teşkilatında, sarayın dâhilinde ve haricinde bulunan padişahlara ait bahçe ve bostanlarla padişah ve saray hizmetindeki kayıklarda görev yapan hizmetlilerdir.

Marmara ve Boğaziçi sahillerinin muhafazası ile de bostancılar ilgilenirdi. Devşirme döneminde Bostancı Ocağı’na Anadolu ve Rumeli’den toplanan acemiler alınırdı. Devşirmeler Bostancı Ocağı’na alınırken Bostancıbaşı da hazır bulunur ve Bostancıbaşı’nın nezareti altında acemi oğlanı ayrılırdı.

Acemi ocaklarında hizmet edip yetişen bostancılar, XVII. yüzyılın sonlarına kadar, zaman zaman hizmet derecelerine göre kapıcılığa, tersane ocağına ve bahçe ustaları ve kıdemli bostancılar süvari bölüklerine çıkarılırlardı. Bunların çıkışlarında kendilerine biner akçe silah baha adı ile silah parası ve süvari bölüklerine çıkanlara da bu paradan başka saray ahırlarından birer at verilirdi. Daha sonraki tarihlerde bostancıların Yeniçeri Ocağı’na verilmeyip Kapıkulu süvariliğine alınmaları kanun olmuştur.

Bostancı Ocağı’na ayrılanlar ya sarayın has bahçesinde veya saray haricindeki diğer bahçe ve bostanlarda, yahut da kayıkhane ve kayıklarda ve bos-tancıbaşıya bağlı diğer ocaklarda görev yaparlardı.

Bostancılar, dokuz dereceye ayrılırlardı. Dokuzuncu derecenin kıdemlisi hamlacılığa geçerek padişah ve diğer saray erkanının kayıklarında baş kürekçilik ederdi. Hamlacı terfi ederse hasekiliğe ve sonra da kethüdalığa çıkardı. Bu sıra sonradan bozulmuştur.

Bostancılar arasında itibarlı dört baltacı vardı; bunlar yükseldikleri zaman Kapıkulu süvarisi olurlardı; diğerlerinin ise süvari olmaları kanundu.

Bahçe ve bostan işleriyle uğraşan bostancılar, hasbahçe ve hassa bostanları efradı olarak ikiye ayrılırdı: Hasbahçe bostancıları yirmi bölüktü ve saraydaki hasbahçeye bakarlardı. Saray haricindeki bahçe ve bostanlarda çalışan bostancılar ise Usta denilen amirlerinin nezareti altında, ayrı ayrı cemaat halinde idiler; her cemaat yerine ve işine göre 15 ile 100 nefer arasında idi.

İstanbul bostancıbaşısı her yıl idaresi altındaki gerek has bahçe ve gerek diğer bahçelerde yetişerek satılan mahsullerin defterini vakit ve zamanında padişaha takdim ederdi. Bu defterde mahsulün sağlanan geliri, buna karşı yapılan harcamalar bostancıların bahşişleri ve herhangi bir yere muhassas meblağ ayrı ayrı gösterilir, kalanını hükümdar alırdı. Padişahların gittikleri bazı bahçelerin mahsulleri kesime tabi olmayıp sebzehaneye giderdi; bu sebzeciler muayyen olup miktarları iki yüz kadardı. Sebzelere ait defteri ocak emekdarlarından Bostaniyan-ı hassa sebze katibi tutardı. Çiçekler ise on yedi çiçekçi dükkanına verilir ve ıspanaklar da otuz kadar olan ıspanakçı dükkanlarına yollanırdı; mahsulün geri kalanı kesim olarak satılırdı. Bostancıların bahçelerinden XVII. yüzyıl sonlarında vasati olarak bir yılda sekiz buçuk veya dokuz yüz akçe yani sekiz yüzelli veya dokuz yüzbin akçe varidat alınmakta idi.

Bostancıbaşı mahsulden alınan parayı Kasımdan Kasıma takdim ederdi. Bu hizmetlerinden dolayı her yıl Kasımda bostancılardan on veya oniki kişi bir zaman Yeniçeri Ocağı’na ve sonraları da Divan-ı Hümayun çavuşluğuna ve Kapıkulu süvari bölüklerine çıkarılırlardı. Bundan başka paranın bir kesesi bostancılara ihsan olunur ve bir kese de Davut Paşa Camii’nin maaş ve harcamalarına ayrılırdı.

Bostancı Ocağı efradının bir kısmı yeşillikçi Yalı Köşkü, Sepetçiler Köşkü, Kayıkhane, Balıkhane, Otluk Kapı’da, bazıları da Soğuk Çeşme, Heybeci, Bamyacı, Kuşhane, Gülhane, İncili Köşk, dolap, doğurmen, mezbelekeşan (çöpçü), tulumbacı ve sair ocaklarda ve köşklerde istihdam edilmişlerdir.

Bostancıların asıl kışlaları Hasbahçe tarafından olup orada bir de orta camileri vardı.

Bostancılar arasındaki kayıkçı bölükleri padişahla saray erkanının, valide sultan ve sultanların kayıklarını çekerlerdi. Kayıklar Sarayburnu tarafındaki kayıkhanede dururdu. Padişahlar her ne zaman kayıkla bir yere gitseler, her defasında kürekçilere bahşiş verirlerdi. Saraya mahsus kayıkların yapım ve tamirleri için her üç yılda bir İzmit ormanlarından kereste kesilirdi.

Seferlerin devamı ve askere olan ihtiyaç sebebiyle bostancılardan icabında asker ayrılarak bunlar ordu kadrosuna alınırlardı; bu usul ilk önce 1695 yılında tatbik edilmiş ve bunlardan, her biri biner kişilik üç alay teşkil olunmuştu.

Bostancıların yevmiyelerinden başka yıldan yıla Selanik çuhasından birer kaput hakları vardı veya bunun bedelini alırlardı. Bunların başlarına giydikleri serpuşa barata denilirdi.

Bostancılar arasında haseki ismiyle anılan ve XVII. yüzyılın son yarısında mevcudu üç yüzü bulan küçük zabit rütbeli bir bostancı hasekileri sınıfı vardı ve bunlar bostancılar arasından seçilirlerdi.

Hasekilerden altmış tanesi padişahın bir yere gidişinde muhafızlık ederlerdi. Hasekiler, bir hizmet çıktığı zaman Bostancıbaşı tarafından sık sık vilayetlere gönderilirlerdi. 1725 tarihinde bu hasekilerle mülazımlarının miktarları tahdit edilmiş ve bunların seksen haseki ile yirmi mülazım olması kabul edilmişti.

Hasekilerin başlıca ağaları baş haseki ile kireç imalathanelerinin mültezimi olan kireççi başı, İstanbul ve civarı limanlarındaki dalyanların mültezimi olan balık emini ve İstanbul’da şarap imali ve satışı ile alakadar olan şarap emini bu cümledendi. Hasekilerden on ikisi tebdil hasekisi olup padişahın tebdil gezmelerinde beraberinde bulunurlardı; lüzumu halinde bunlar kıyafet değiştirerek İstanbul’da dolaşırlar ve gizli emirlerle valilere ve sair yerlere gönderilirlerdi. Hasekiler Nisan 1829’da rikab solakları ve peyklerle beraber kaldırılmışlardır.

Bostancı Ocağı’nın en büyük zabiti Bostancıbaşı’dır. Sarayda sakal salıvermesine müsaade edilen ondan başka kimse yoktu; İstanbul etrafındaki Marmara ve Karadeniz, Haliç sahillerinin muhafazası ve inzibatı buna aitti; sahillerde yaptırılacak yalılar ve saire bunun müsaadesi olmadan yaptırılamazdı; Bostancıbaşı sahillerdeki bina ve yalıların mevkileriyle kimlerin olduğuna dair mükemmel bir defter tutardı; sahilde yaptırılan binalardan resim alırdı.

Bu ocağın kaldırıldığı tarihe kadar bostancılardan bir zümre hükümdarın kayığını çekip Bostancıbaşı da bu dümeni tutmuştur.

Bostancıbaşı’nın bu suretle padişaha bağlılığından ve muhatap olmasından dolayı vezirler ve devlet adamları kendisinden çekinirler ve kendi aleyhlerinde hükümdara bir şey söylememesi için Bostancıbaşı’ya hürmet ederlerdi; padişah saray bahçesinde gezerken de Bostancıbaşı yanında bulunurdu.

İstanbul civarındaki suların ve ormanların teftişi, kara avları ile deniz avlarının kahyalığı da ona aitti ki deniz avları bostancı hasekilerinden ikisinin iltizamından olan kireç ve şarap eminliklerinden de aidatı vardı.

Devlet ricalinden biri saray dahilinde idam edilecek olursa bunun idamına Bostancıbaşı memur olurdu. Sadr-ı azamın, vezirlerin azl, sürgün ve katillerinde de Bostancıbaşı’nın vazifesi vardı.

Bostancıbaşıların mutlaka kendi ocaklarından gelmeleri; Bostancı Ocağı’ndan yetişerek yükselmeleri kanundu.

Bostancıbaşılar dairesi Sarayburnu ile Sirkeci arasında bulunup burada Hamlacı koğuşları da vardı.

Bostancıbaşı terfi veya azledilecek olursa yerine XVII. yüzyılın sonlarına ve XVIII. yüzyılın başlarına kadar bostancılar kethüdası Bostancıbaşı olurdu. Fakat sonraları bu silsile değişmiş ve kethüdanın yerine haseki ağa denilen başhasekinin Bostancıbaşı olması kanun olmuştu. Bir aralık başhasekinin yerine bostancılar kayıtlara göre bostancıbaşından sonra bostancılar kethüdası, haseki ağa, hamlacı başı, oda başı, bostancı karakulağı, vezir karakulağı ile dört baltacı bu ocağın zabitlerindendi.

Hamlacı Başı, hükümdar kayığının en önünde kürek çeken ve sol hamlacılardan birincisi olup Bostancı Ocağı’nın kayıkhane kısmının amiri ve ocağın büyük zabitlerindendi. Odabaşı da Bostancı Ocağı’nın ileri gelen zabitlerinden biri olup, Bostancıbaşı’nın hükümet nezdinde kapı çuhadarı idi ve Babıali’de bulunurdu. Karakulak ile Vezir karakulağı hükümdar ile sadr-ı azam bostancılardan, ağa karakulağı olup Yeniçeri ağası kapısında bulunur ve bir yangın çıktığı zaman bunu öğrenerek saraya koşup kızlar ağası vasıtası ile hükümdarı haberdar ederdi.

Bu büyük ocak zabitlerinden başka padişahlara ait muhtelif bahçe ve bostanlarda mahsul yetiştiren Usta denilen ve bulunduğu mıntıkanın inzibatı ile alakadar olan bostancı zabitleri vardı.

Asakir-i Mansure teşkilatını müteakip ustaların idare ettikleri karakolların inzibatının temini yeni askerle yapılacağından bostancıların vazifeleri yalnız bahçelerin bekçilikleri ve saray dahilindeki bahçeler matbah-ı amire sebzevatına tahsisen idaresi bostancılardan alınmış ve hariçteki bahçelerin de bu yeni tarzda idaresi uygun görülmüştür.

1826 Ağustos’undan itibaren Bostancı Ocağı yeni nizam üzerice teşkilata tabi tutulmuş ve 1500 kadar bostancı Asakir-i hassa ismiyle ve yeni bir nizamname ile bir binbaşının kumandasına verilip, idaresi Bostancıbaşı’ya bırakılmıştır.

Devletin işe yarar askeri haline getirilen Bostancı Ocağı efradı saray dahilinde tahsis edilecek kışlada oturup yine orada Ağa bahçesi denilen mahalde her gün kuru ve ateşli talim yapacaklardı. Saray kapılarını ve bilhassa bab-ı hümayun ve orta kapıyı bunlar bekleyeceklerdi. Bundan başka Dolmabahçe, Beşiktaş, Çırağan ve Ortaköy’e kadar olan mahalleri de bunlar muhafaza edeceklerdi.

Edirne Osmanlı Devleti’nin merkezi iken oradaki saraylara ait bahçe ve bostanların hizmetine bakmak üzere İstanbul’daki gibi devşirmelerden meydana gelen bir Bostancı Ocağı kurulmuştu. Daha sonra İstanbul devlet merkezi olunca padişahların buraya sık sık gidip gelmelerinden dolayı bilhassa XVII. ve XVIII. yüzyıl başlarında burası tamamen terkedilmediği için Edirne Bostancı Ocağı ehemmiyetini muhafaza etmiştir.

Edirne Bostancı Ocağı İstanbul’dan tamamen ayrı olup Edirne’nin de bostancıbaşısı, kethüda ve hasekisi ve diğer zabitleri vardı. Edirne şehrinin inzibatı bostancılara ait olup Rumeli valileri şehrin inzibatı ile alakadar olmazlardı ve mesulü Edirne Bostancıbaşı’sı idi.

Edirne’deki saray bahçe ve bostanların hasılatı bedeli her yıl mahsul-ı hümayun namı ile Bostancıbaşı’nın tertip ettiği defterle ve bir usta vasıtası ile İstanbul’a getirilerek saray hazinesine teslim olunur ve bu defterin üstüne hatt-ı hümayun çekilerek sadr-ı azam tarafından defterdarlığa havale edilirdi. Edirne Bostancı Ocağı 1826 senesinde lağv edilmiştir.