Benim Adım Şale

BENİM ADIM ŞALE!

Merhabalar Sevgili Okuyucu,

Benim adım Şale.

Belki de bir çoğunuz benim kim olduğumu bilmiyorsunuz…

Yıldız Sarayı’nın bir parçasıyım. Bir köşküm.

Beşiktaş, Ortaköy ve Balmumcu arasında yer alan Yıldız Korusu içindeyim.

Adımı Fransızca “dağ evi” anlamına gelen Chalet’ten almışım. Ahşaptan yapılmış olmam, koruluk içinde bulunmam ve Osmanlı konuk evi olarak kullanılacağım için bana bu ismi uygun görmüşler.
Osmanlı sultanlarının konuk eviyim. Beni ben yapan Osmanlı Sultanı II.Abdülhamid’dir. II.Abdülhamit, Alman İmparatoru II. Wilhelm ve eşi İmparatoriçe Augusta Victoria’nın İstanbul’u ziyaretleri sırasında bende konuk olmaları için büyük çaba sarf etmiştir. Beni meşhur eden ise Alman İmparatoru II.Wilhelm’dir.
1880’de doğdum.
Mimarlarım meşhur Sarkis Balyan, Nikolaki Kalfa ve D’Aranco’dur.
1898’de tamamlandım.
18 senede çok fazla büyüdüm.
Üç bölüm oldum. Bodrum katı dahil üç katım, 60 odam, 4 büyük salonum, 9 banyom, iki hamamım var.

Osmanlı konut geleneğine uygun olarak ‘haremlik’ ve ‘selamlık’
bölümlerine ayrılıyorum.

Ahşap ve kagir olan binam, dış dünyaya yedi kapıyla ve ahşap panjurlu pencerelerle açılır.

Katlarım arasındaki bağlantıyı biri mermer, ikisi ahşap merdivenler sağlıyor.

Bodrum katında mutfak bölümüm, birinci katta hizmetkarların kalacağı odalarım, ikinci katta ise yüksek devlet görevlilerinin kalacağı muhteşem odalarım var. İkinci kattaki yataklar konukların boylarına göre küçülebilen-büyüyebilen özelliğe sahip…

Barok, Rokoko ve İslam etkilerini yansıtan kalem işleri, geometrik bezemeler ve manzaralı panolarla süslüyüm.

Sultan II.Abdülhamit mobilyalarım ile bizzat ilgilendi. Bazılarının modelini kendisi çizdi. Hatta yemek odamdaki sandalyelerden birini de o yaptı.

Duvarlarımı önemli ressamların resimleri süslemekte. Ben en çok Zonaro’nun muhteşem Kız Kulesi tablosunu seviyorum.

Odalarımda, koridorlarımda bir çok aynaya rastlayacaksınız. Süsüme düşkün olduğum için sanmayın bunları. Aydınlatma için kondular. Mumla aydınlatma sırasında aynalar ışığı yansıtmaya yardımcı oluyorlardı. Fakat 1911’de elektrik bağlanınca aynalar sadece benim güzelliğimi yansıtmaya yaradılar.

Geniş bir bahçem var. Yapımım sırasında bahçemdeki ağaçlara dokunmamaya özen gösterdiler. Beni ziyarete geldiğinizde bahçemdeki sincapları seyrederek de hoşça zaman geçirebilirsiniz.

Bir çok ünlüye ev sahipliği yaptım. Bir kaçını sayayım isterseniz… İran Şahı Rıza Pehlevi, Suudi Arabistan Kralı Faysal, Ürdün Kralı Hüseyin, Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno, Etopya Kralı Haile Selasiye, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Papa VI. Jean Paul benim odalarımda uyudular. Kasım 1999’da ABD Başkanı Clinton’ı da ağırladım.

Tarihe mal olmuş acı-tatlı bir çok olay yaşadım. Birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

“…..Bu gün bahçede çok büyük bir karışıklık var. İnsanlar oradan oraya koşuşturuyorlar. Devasa bir ağaç kütüğü bir sürü kağnının üzerinde yan yatmış. Daha önce böylesini hiç görmemiştim. İnsanlar bir ağızdan konuşuyorlar:
-Kapılardan sığmaz. Kapılardan sığmaz.
Demek ki bu ağaç kütüğünü salonlarımdan birine koyacaklar.
Yetkili biri bir anda herkesi susturup konuşmaya başladı:
-İkinci katın duvarını yıkacağız. İçeriye serildikten sonra duvarı tekrar öreriz.
Ağaç kütüğüne daha dikkatli olarak bakmaya başladım. Ağaç değildi bu; ama neydi? Bir süre sonra bunun devasa bir halı rulosu olduğunu anladım.
Konuşulanlara iyice kulak kabarttım:
-Hereke’de dokundu.
-406 metrekare, yekpare…
-Sultan Abdülhamit bir daha dokunmasın diye tezgahı kırdırmış.
-50 kadın işçi, üç yılda dokumuş…
Öğleye kadar tören salonumun bahçe duvarı yıkıldı ve devasa halı salonumun zeminine yerleştirildi. Harikaydı. Çektiğim acıya değdi.”
Beni ziyaret ettiğinizde muhteşem Hereke halısını görebilirsiniz. Hala yerinde duruyor.

“…. Birinci bölümüm için Çırağan Sarayı’ndan kapılar getirilip alelacele II.Wilhelm’in kalacağı odalara takılmıştı. Sedef kakmalı, mükemmel işçiliği olan kapılardı. Benim en güzel ziynetlerimdendi.
II.Wilhelm’in eşi kraliçe Augusta Victoria akşam yemeğinden sonra odalarına çekilmişlerdi. Konuşmalarını dinliyordum:
-Muhteşem işçilik. Bunlardan birini Almanya’ya götürmek isterim. Osmanlı sanatını Avrupa’da tanıtmak isterim.
Kraliçe:
-Sultana bu isteğini bildirmelisin, seni kırmayacaktır. Ama sen de böyle bir hediyeye karşılık vermelisin. Türklerin çok önem verdiği bir hediye hazırlatmalısın. Mesela bir çeşme. Türkler suya çok önem verirler.
Aradan birkaç gün geçmişti ki kapılarım sökülmeye başladı. Demek ki Sultan Osmanlı misafirperverliğini göstermiş ve kapıları II.Wilhelm’e hediye etmişti.
Sonradan duydum ki II.Wilhelm, kapılarımı Berlin müzesine götürmüş. Türk konukseverliğine karşılık da Almanya’da yaptırdığı Alman Çeşmesi’ni ikinci gelişinde Sultana hediye etmiş.”

“….Sıcak bir yaz günü… Günlerden 23 Temmuz 1908. Öğleden sonra bahçemde bir koşuşturma başladı. Sultan gelecekmiş. Hazırlıklar yapıldı. Sultan Abdülhamit tören salonuna çok ciddi bir şekilde girdi, neredeyse kimseyi selamlamadı. Kısa bir konuşma yaptı:
-Meşrutiyet’i ilan ediyorum. Hayırlı olsun. “

“Bu gün yine mutfak çok kalabalık. Aşçılar Osmanlı mutfağının nefis kokularını neredeyse her odama yaydılar. Bütün pencerelerim açıldı. Sultan köşkte yemek kokusunu sevmezdi.
Akşama doğru misafirlerimiz teşrif etmeye başlamıştı. Misafirlerimiz dönemin milletvekilleriymiş. Ama nedense kontrol edilerek köşke girmelerine izin veriliyordu. Bir milletvekili kapıda itiraz etti:
-Nedir bu zulüm, giyeceğimize de mi karışıyorsunuz artık…
Kontrolü yapan sultanın görevlisi:
-Sultanımız sizlere lisan-ı münasiple bildirmişti. Bundan sonra setre-pantolon giyecektiniz. (Sonradan öğrendim ki milletvekillerinin giyeceği setre, düz yakalı tek ilikli siyah renkli ceketmiş. Yakasının üst kısmı kadife ile kaplıymış. Altına çizgili pantolon giyilecekmiş.)
Sultan bence böylece resmi kıyafetini açıklamış oluyordu. “

Cumhuriyetin ilanından sonra bir süre acılar içinde kaldım. İtalyan bir işletmeci beni casino olarak kullandı. Atatürk’ün verdiği bir emirle bu işletmeciden alındım. Tarihe yapılan büyük yanlışlık düzeltilmiş oldu.
Günümüzde TBMM’ne bağlı Milli Saraylar bünyesinde bir müze-saray olarak ziyaretçilere açığım. Bahçemde ulusal ve uluslararası boyutta resepsiyonlar düzenlenmektedir.
Bu günlerde bir hayli yaşlandım. Hala ayaktayım; ama iyi bir bakıma ihtiyacım var.
Sultan II.Abdülhamit hatıra defterine içinde bulunduğum Yıldız Korusu için “Her metrekaresine altın döküldü” cümlesini yazmıştır.

Her metrekaresine altın dökülen korunun içinde yüzyıllardır sizi bekliyorum…

Ayşe Tulun
Beşiktaş Eğitim ve Kültür Dergisi, Sayı 7, Kasım 2007