O T/PAD/ I. BAYEZİD (YILDIRIM)

I. BAYEZİD (YILDIRIM) (1360 – 1403)

Osmanlı hanedanından dördüncü padişahtır.

Babası I. Murad (Hüdavendigar) annesi Gülçiçek Hatun’dur.

Bayezid, şehzadeliğinde Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun ile evlenmiş (1381), çeyiz olarak Germiyanoğlu tarafından Osmanlılara Simav, Tavşanlı, Emet gibi yerler verilmiş, Sultanönü ile bu yerlerin idaresi Bayezid’e bırakılmıştır.

Kardeşi Savcı Bey’in Bizans İmparatoru İoannes’in oğlu Andronikos’un yardımını sağlayarak babasına karşı ayaklanmasını (1385) bastırma hareketinde Bayezid’in büyük hizmetleri görülmüştür.

I.Murad’ın 1386’da Karamanoğlu Ali Bey’e karşı açtığı seferde sürati ve yiğitliği dolayısıyla da "Yıldırım" lakabı ile anılmıştır. 1389’da Haçlı ordularıyla yapılan ve zaferle sonuçlanan Kosova Meydan Savaşı’nda Yıldırım Bayezid, sağ kanaddaki Rumeli askerlerinin başında kahramanca savaşmıştır.

I.Murad’ın savaş meydanında şehit edilmesi üzerine hükümdarlığa getirilen I. Bayezid, kardeşi Yakub Çelebi’yi devlet erkanının kararıyla boğdurmuş; fakat Yakub Bey’in öldürülmesi olayı, Karamanoğlu’nun da kışkırtması ile Kosova Meydan Savaşı’na kuvvet sağlayan Candar, Germiyan, Saruhan, Menteşe, Aydın ve Hamideli beylerinin Yıldırım Bayezid’in emirlerine karşı gelmelerine sebep olmuştur. Bu durum üzerine Yıldırım Bayezid, önce Rumeli’yi güvenlik altına almış, Sırpları kendisine bağımlı kılan bir anlaşma yapmıştır. Ayrıca, Sırp kralı Stefan’ın kız kardeşi Maria Despina ile evlenmiş, böylece de Sırplarla dostluğu kuvvetlendirmiştir.

Venediklilerle ticaretlerini himaye suretiyle anlaşmış, sonra Bizans’taki taht çekişmelerini isteğine göre ayarlamıştır. Yıldırım Bayezid İmparator İoan-nes’in fesat çıkardığı için hapsedilmiş bulunan oğlu Andronikos ile onun oğlu İoannes’in kendisine başvurmaları üzerine bir miktar askerle İstanbul üzerine yürümüştür. İmparator İoannes’i ve saltanat ortağı Manuel’i tahttan indirip hapse attırmış ve hapis bulunan prensi imparator ilan ettirerek kendilerinden vergi almağa başlamıştır. Kısa bir süre sonra eski imparator ile ortağı hapisten kaçarak Bayezid’e sığınmış; vergiden başka bir miktar askerle kendisine yardımda bulunmayı kabul ettiklerine dair bir antlaşma imzalamışlardır. Bu sebeple de Yıldırım Bayezid onların yeniden imparator olmalarını sağlamıştır. Andronikos’a ve oğluna da Bizans ülkesinden Silivri, Ereğli, Selanik gibi bazı yerlerin hakimiyetini verdirmiştir (1390).

Daha sonra Karamanoğlu’ndan gizli Anadolu’ya geçerek, Batı beylikleri üzerine yürümüştür. Bu sefere Bizans İmparatoru İoannes’in oğlu II. Manuel ve Sırp kralı da kuvvetleriyle birlikte katılmışlardır. İlk olarak Aydınoğlu Umur Bey’in nüfuzu altına girdiği halde sonradan Bizans’a bağlanmış olan Alaşehir, II. Manuel’in yardımıyla Rum tekfurundan alınmıştır (1390). Bu arada Aydınoğlu İsa Bey, Bayezid’e bağlandığından ölünceye kadar yalnız Tire kendisine bırakılmak üzere, Aydıneli ue Osmanlı ülkesine katılmıştır. Bu tarihlerde Yıldırım Bayezid, İsa Bey’in kızı Hafsa Hatun ile evlenmiştir. Saruhanoğulları, karşı koymadan memleketlerini Bayezide bırakmışlar; sonra da Germiyanoğlu II. Yakub Bey üzerine yürümüştür. Menteşe ve Hamid beylikleri de -Antalya dahil- Osmanlı idaresine alınmış ve Kütahya merkez olmak üzere, Anadolu Beylerbeyliği kurularak teşkilatın başına Kara Timurtaş Paşa geçirilmiştir.

Aynı yılın sonbaharında Yakub Bey büyük kuvvetlerle Konya üzerine yürümüş, eniştesi ve Karaman Bey’i Alaeddin Ali Bey ona karşı koyamayarak Taşeli taraflarına çekilmiş, Konya kuşatılmıştır. Karamanoğlu Alaeddin Bey, Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin ile Kastamonu emiri Candaroğlu II. Süleyman Paşa’dan yardım istemiş beklediği yardımı göremeyince de barış istemek zorunda kalmıştır. Böylece, Beyşehir ve Akşehir yöresi Osmanlılara bırakılarak Çarşamba nehri iki taraf arasında sınır kabul edilmiş ve bir anlaşma yapılmıştır (1391).

Yıldırım Bayezid’in Anadolu’daki bu uğraşmalarından faydalanmak isteyen Bizans İmparatoru İoannes, İstanbul surlarını onartmaya kalkmışsa da Yıldırım’ın sert ihtarı üzerine yaptıklarını yıktırmış, daha sonra da ölmüştür. II. Manuel ise babasının ölümü üzerine gizlice İstanbul’a gitmiştir (1391).

Manuel’in bir olup-bitti halinde imparatorluk tahtına geçmesini kabul etmeyen Yıldırım Bayezid, İstanbul’un kuşatılmasına karar vermiştir. Osmanlıların vezir-i azam Candarlı Ali Paşa idaresindeki kuvvetleri İstanbul’u yedi ay kadar kuşatmıştır. Sonuçta imparator, kendisine teklif edilen şartları kabule mecbur kalmıştır. Bu şartlara göre her yıl Osmanlılara verilen verginin miktarı artırılacak, İstanbul’da bir Türk mahallesi ile bir cami yaptırılacak, bir de kadı bulundurulacaktı.

Yıldırım Bayezid, Karamanoğlu ile bir antlaşma yapmış olan Kastamonu emiri üzerine yürümüş, yapılan savaşta Candaroğlu II. Süleyman Paşa yenilmiş ve öldürülmüş; arazisi de Osmanlılara geçmiştir (1392). II. Süleyman Paşa’nın kardeşi Sinop valisi İsfendiyar Bey, Yıldırım’a bağlılık gösterdiğinden kendisine dokunulmamıştır. Sivas emiri Kadı Burhaneddin Ahmed’le Çorum civarında yapılan savaşta Osmanlılann öncü kuvvetleri bozguna uğramış ve Şehzade Ertuğrul ölmüştür. Bundan cesaretlenen Kadı Burhaneddin, Osmanlı arazisine saldırmış, bu sırada Macar kralı Sigismond ile Eflak Beyi Mircea birleşerek Bulgaristan işlerine karışmışlar (1392) ve Niğbolu’yu ele geçirmişlerdir. Yıldırım Bayezid, Kadı Burhaneddin meselesini sonraya bırakarak Rumeli’ye geçti. Osmanlı ordusu karşısında Sigismond ve Mircea’nın birlikleri geri çekilmeye mecbur kaldılar.

Kadı Burhaneddin’e bağlı oldukları halde onun sürekli tazyiklerinden bıkarak 1393 başlarında kendisinden yüz çeviren Amasya, Osmancık ve Maden çevresindeki beyler Osmanlı himayesine girmişlerdir. Bu sırada Amasya’yı kuşatan Kadı Burhaneddin, Yıldırım Bayezid kuvvetlerinin geldiğini öğrenince geri çekilmiştir.

Venedik Senatosu 1393 Nisanında Macarlarla birleşerek Osmanlılar üzerine yürüme kararını almıştı. Bulgar kralı Şişman’ın Macarlarla gizli anlaşmalara giriştiği duyulunca Şehzade Süleyman Çelebi meselenin halline memur edilmiş, sonuçta Bulgarların başşehri olan Tırnova alınmıştır. Savaşta kral Şişman ölmüş oğlu Aleksandr Müslüman olarak Bayezid’e katılmıştır (1393).

Bu arada Osmanlı tehlikesinin varlığını anlayan Macar kiralı Sigismond, Papa’ya bir Haçlı seferi için. ısrar ediyor; Bizans imparatoru II. Manuel de Osmanlı baskısının arttığından yakınarak Hıristiyan devletlerinden yardım istiyordu. Papa IV. Bonifacius, 1394 Haziranı’nda Osmanlılara karşı bir Haçlı seferi düzenlenmesini emretmiş ve Niğbolu Savaşı’nın hazırlıkları da bu suretle başlamıştır.

Doğuda İran’ı nüuzu altına aldıktan sonra Azerbaycan’ı ve Irak’ı işgal eden Timur, Anadolu ve Suriye için de tehlike olmaya başlamıştı. Bağdat hakimi Ahmed Celayir ile Karakoyunlu Türkmen aşireti reisi Kara Yusuf’un Memluk hükümdarı Berkuk’a sığınmaları (1393), Mısır sultanını Yıldırım Bayezid’den ve Sivas emirinden yardım istemeğe mecbur etmişti. 1394 başlarında Timur’un Kars yolu ile Azerbaycan’a geçmesi, Sivas emiri Kadı Burhaneddin’i de Sultan Berkuk’a ve Yıldırım Bayezid’e elçiler göndererek yardım istemek zorunda bırakmıştır. Yıldırım Bayezid ile Berkuk arasındaki güven tam olmakla beraber Sivas emirine karşı olan durum böyle değildi; ancak tehlikenin büyüklüğü karşısında her üçü de anlaşmak zorunda kaldılar. Berkuk, Altınordu hükümdarı Toktamış’ı da anlaşmaya çağırdı ve Ahmed Celayir’e kuvvetler vererek Bağdat’ı geri aldırdı.

Yıldırım Bayezid, imparator II. Manuel’in bazı hazırlıklara giriştiğini öğrenmiş, İstanbul’u tekrar denetimi altına aldıktan başka (1395) Selanik’le birlikte Kuzey Yunanistan’ı zaptedip Mora’ya kadar akıncılar göndermişti.

Bu sıralarda Timur, Yıldırım Bayezid’i müttefiklerinden ayırmaya çalışıyor ve yazdığı mektuplarda iyi niyet göstererek onu diğerlerinden üstün tuttuğunu ve büyük bir gazi ve mücahit saydığını, Berkuk’la Burhaneddin’in yakında hadlerini bildireceğini söylüyordu. Yıldırım Bayezid ise Mısır ile olan anlaşmasına dayanarak Batı’da baş gösteren tehlikeyi karşılamaya girişti. Gelişen olaylar Batı Hıristiyanlığının Osmanlılar aleyhine, harekete geçtiğini gösteriyordu.

Yeni hazırlanan Haçlı ordusuna, Macarlar başta olmak üzere Fransızlar, Almanlar, Belçikalılar, Felemenkliler, İsviçreliler, İngilizler, İskoçyalılar, Lombardiyalılar, Rodos Şövalyeleri, Ulah, Leh, İspanyol ve Bohemya gönüllüleri katılmışlardı.

Yıldırım Bayezid, Niğbolu’da Haçlıları büyük bir yenilgiye uğrattı (25 Eylül 1396). Bu zafer Osmanlıların Rumeli’deki üstünlüğünü ve büyük bir güç kazanmalarını sağladı. Osmanlılar, Haçlıları teşvik eden Bizans imparatoruna karşı Anadoluhisarı’nı yaptırarak İstanbul’u kuşattılar (1397).

Yıldırım Bayezid, Bizans imparatorunu İstanbul’u teslime zorladı, ancak Fransızlardan yardım gören imparator, İstanbul halkının teslim olma arzularına rağmen, teklifi reddetti. Bu durum üzerine Yıldırım Bayezid, İstanbul’u üçüncü defa kuşattı. Venedik ve Cenevizliler de deniz yolu ile Bizans’ın yardımına koştular. Kuşatmadan kesin bir sonuç alınamadı. Bu sırada bir kısım Osmanlı kuvvetleri, Mora’ya girdiler; Koron ve Modon’a kadar ilerlediler. Argos alındı ve bu şehirlerin halkı Anadolu’ya yerleştirildiler.

Bu sırada Karamanoğlu Ali Bey Anadolu beylerbeyi Timurtaş Paşa’yı yenmiş ve esir etmişti. Bunu öğrenen Yıldırım Bayezid, süratle Anadolu’ya geçti. Konya Savaşı’nda Karamanoğlu’nu esir ederek Timurtaş Paşa’ya teslim etti. Karamanoğlu toprakları da Osmanlılara katıldı (1397).

Bayezid, bundan sonra Karadeniz kıyılarına doğru ilerleyerek Samsun ve havalisini Giresun’a kadar ele geçirdi (1398). Trabzon Rum İmparatorluğu’ndan haraç istedi (1398). Nihayet Sivas emiri Kadı Burhaneddin’in Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman Bey tarafından öldürülmesi üzerine oğulları memleketi Osmanlılara bırakmayı kabul ettiklerinden Sivas, Tokat, Şarki Karahisar, Kayseri, Kırşehir ve Aksaray da Osmanlı idaresine geçti (1399). Bu suretle Orta Anadolu’ya sahip olan Yıldırım Bayezid, Bursa’ya dönüşünde İstanbul’u kesin olarak almak için hazırlıklara girişti. Ancak ileri sürdüğü şartların imparator tarafından aynen yerine getirilmesi ve egemenliğinin kabulü üzerine doğudaki olaylarla uğraşmayı daha uygun buldu.

Timur’un Hindistan fethiyle uğraşması ve Mısır’da da Sultan Berkuk’un ölümünden (1399) faydalanmak isteyen Yıldırım Bayezid, Malatya’yı Memluk-lerden aldı. Bu olay ile iki ülke arasındaki anlaşma artık ortadan kalkmış oluyordu. Yıldırım Bayezid bundan sonra Erzincan üzerine yürüdü. Erzincan emiri Mutahharten Azerbaycan’a gelmiş olan Timur’a sığındı.

Timur, Bağdat üzerine yürüyerek burasını ele geçirdi. Ahmed Celayir ile ona bağlı olan Kara Yusuf Bey de Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid’e sığındılar. Timur ile Yıldırım arasındaki anlaşmazlığın başlangıcı, sığınanların teslim edilip edilmemesi meselesidir. Diğer taraftan Yıldırım Bayezid’den kaçan Germiyan, Aydın, Menteşe, Saruhan, İsfendiyar beyleri ile Erzincan emiri de kendi çıkarları doğrultusunda Timur’u sürekli kışkırtıyorlardı. Timur, Gürcülere karşı kazandığı zaferden sonra – Osmanlı- Mısır anlaşmazlığından faydalanarak- Erzurum yolu ile Sivas üzerine yürüdü ve bu şehri yaktı-yıktı (Ağustos 1400). Malatya’yı da alarak Suriye’yi işgale girişti (1401). Sonra Bağdat’a, oradan da Tebriz’e geldi. Yıldırım Bayezid ise ordusuyla Kemah ve Erzincan’a gelerek Timur’un kendisine bıraktığı bu yerlerden Kemah’ı Mutahharten’in elinden aldı ve ailesini de rehine olarak Bursa’ya götürdü. Bu olay Yıldırım Bayezid ile Timur’un arasında aşırı gerginliğe sebep oldu. Karşılıklı ağır mektuplar birbirini izledi; artık savaş, kaçınılmaz bir hal aldı.

Sonunda Yıldırım Bayezid ile Timur, Ankara’da Çubuk Ovası’nda karşılaştılar. Osmanlı ordusundan bir kısım askerlerin, eski beylerinin bulunduğu Timur tarafına geçmeleri savaşın sonucu üzerinde büyük etki yaptı. Bayezid, sonuna kadar kahramanca savaştı; fakat üstün kuvvetler karşısında esir düştü (25 Temmuz 1402).

Timur, Yıldırım Bayezid’i yanına alarak ve kaçırılması için yapılan bir girişimden sonra onu, demir bir kafes içinde taşıtarak, Batı Anadolu’ya yürüdü. Kütahya’da uzunca bir süre kaldıktan sonra Denizli üzerinden Aydın iline geldi ve Tire’de kışladı. Bayezid hastalığı dolayısıyla Akşehir’de bırakılmıştı.

Timur, 2 Aralık 1402’de sahil İzmir’ine vararak burasını zaptetti; Foça ve Sakız’ı da haraca bağladı. Timur, her yeri yine eski beylerine, hatta bazılarının topraklarını daha da genişletmek suretiyle vererek Semerkand’a döndü. Hastalığı gittikçe artan Yıldırım Bayezid ise bu durumu gururuna bir türlü yediremediğinden Akşehir’de öldü (8 Mart 1403).

Timur, Yıldırım Bayezid için büyük bir defin töreni yaptırmış ve geçici olarak Akşehir’deki Şeyh Mahmud-i Hayranı türbesine koydurmuştur. Yıldırım Bayezid ile birlikte esir aldığı oğullarından Mustafa Çelebi’yi yanında alıkoymuş, Musa Çelebi’ye de Bursa ve havalisini vererek babasının cenazesini Bursa’ya götürmesini istemiştir. Yıldırım Bayezid, kazandığı zaferlerden ve elde ettiği memleketlerden sağladığı ganimetlerle devlet hazinesini zenginleştirmiş ve ülkesinde cami, medrese, imaret, zaviye, han, kervansaray, köprü ve darüşşifa gibi birçok hayır müesseseleri meydana getirmiştir. Bunlardan Bursa, Kütahya ve Bolu’daki Ulucamilerle Edirne’deki Yıldırım Külliyesi başta gelir.

Son derece cesur, azim ve irade sahibi, nefsine güvenen değerli bir komutan ve büyük bir padişah olan Yıldırım Bayezid, memleket idaresinde müsbet ve realist bir politika takip etmiştir. İdaresine geçen toprakları için önceden verilmiş beratları kendi tuğrasıyla yenilemiştir. Böylece eskiden beri düzenlenmiş olan tahrir defterlerini, örfleri, mahalli kanunları esas tutarak reayanın yeni idareye kolaylıkla alışmasını sağlamıştır. Aynı zamanda Anadolu beyliklerindeki bütün vakıf müesseselerini vakfiyeleriyle beraber tanıdığı için fikir hayatı sarsıntıya uğramadan sürmüş ve hükümdarlığı sırasında adına bir takım dini ve ilmi eserler telif ve tercüme edilmiştir. O devirde "Kadiyü’l-kuzat" unvanı ile Başkadı olan Bursa kadısı Şemseddin Fenari’yi cemaatle namaz kılmayı terk ettiğini ileri sürerek, mahkemede, padişahın şahitliğini kabul etmemiş olmasına rağmen, azletmemesi, hatta ona daha çok saygı göstermesi, buna karşılık hile yapanları diri diri yakmak istemesi, şahsiyetinin sağlamlığını belirtir. Emir Buari’ye kızını vermesi ilim ve din adamlarına karşı gösterdiği saygı ve takdirin delilidir.

Yıldırım Bayezid küçük yaşlarından başlayarak ömrünün sonuna kadar savaştan savaşa koşmuş, her yana süratle yetişerek Doğu’da ve Batı’da devamlı zaferler kazanmıştır. Yıldırım Bayezid devrinde Osmanlı sınırları, Doğu’da Fırat’a, Batı’da Tuna’ya kadar genişlemiştir. Ancak Ankara Savaşı sonunda bir yandan Anadolu’nun siyasi birliği yıkılmış bir yandan da Yıldırım Bayezid’in oğulları arasındaki saltanat kavgaları memleketin huzurunu bozmuştur.