Ans/ C/ ÇİNİ

ÇİNİ

Kil, çakmak taşı veya talk karışımındaki çamur hamurundan yapılmış, kalıplara dökülerek, sıkıştırılıp şekle sokularak pişirildikten sonra üzerine sır sürülüp tekrar fırınlanmış camsı seramik.

Yurdumuzda daha çok yassı, bir yüzü sırlı, çeşitli geometrik biçimlerde, çok kere dört köşe, üzeri desenlerle süslenmiş ve yapılarda özellikle duvarların kaplanmasında kullanılan levhalara "Çini" denilir. Ayrıca bu şekilde yapılmış çoğu zaman çarktan geçirilmiş, üzerleri sırlı ve desenlerle süslü çeşitli kaplara ya da üzerleri çini ile kaplanmış eşyaya bu ad verilir.

Osmanlılarda çini:

Çelebi Mehmed zamanında Bursa’da yapılan Yeşil Camii ve Yeşil Türbe (1420) büyük bir olgunluk ve incelik gösteren çinilerle süslenmiştir. Kütahya’da Germiyanoğlu II. Yakup Bey’in türbesindeki (1427) tek sıra halinde rumi ve palmet desenli, mavi lacivert, sarı, beyaz ve patlıcan moru olmak üzere beş renkli çinileri; Karaman’daki İbrahim Bey İmareti (1432) ile Edirne’deki Muradiye Camii’nin (1433) mihrap çinileri Osmanlı ilk devir eserlerindendir. Bu dönemde Selçuklular ve Beylikler döneminin renk ve teknik etkileri devam etmekle birlikte, bu dönemden farklı olarak sarı ve küçük çiçek motifleri ağır basmaktadır. Mavi- beyaz duvar çinilerinin en erken örnekleri Bursa’da Muradiye Türbesi’nde (1433) görülür. Edirne’deki Muradiye Camii’nin duvarlarını kaplayan altı köşeli çiniler de aynı şekilde beyaz bir zemin üzerine ufak mavi çiçeklerle süslenmiş olup kenar süsü olarak yaprak motifleri kullanılmıştır. Çinili Köşk (1473) Selçuklu sanatına uygun mozaik çinilerle süslenmiştir. Bu arada yeşil ve kırmızı renklerin de kullanılmaya başlandığı görülür. Haseki İmareti (1539) ve Şehzade Mehmed Türbesi (1543) çinileri de bu gruptandır.

Osmanlı ilk devir çinilerinin nerede yapıldığı kesin bilinmiyorsa da İznik’te yapılmış olması kuvvetli bir ihtimaldir.

XVI. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak çinicilik büyük bir gelişme gösterir. Desenler tabiata uygundur. Şakayık, nar çiçeği, erik çiçeği, gül, lale ve sümbül motifleri çinilerde önem kazanır. Sırlar çok parlak ve başarı ile kullanılmıştır. Mercan kırmızısı, tatlı yeşil, beyaz ve mavi renkler bu dönem çinisine ayrı bir güzellik vermektedir. Bu üslupta hazırlanmış çinilerin ilk örnekleri Adana Ulu Camii (1541) ve İstanbul’da Süleymaniye Camii’nin (1557) mihrabının iki tarafında görülür. Süleymaniye Camii’ndeki çiniler beyaz zemin üzerine lacivert, açık mavi ve kırmızı çiçeklidir. Kenar süsleri lacivert zemin üzerine mavi- beyaz çiçekli olup yazılar beyaz zemin üzerine lacivert ve yeşil renktedir. Çiniler özellikle çok temiz işlenmiştir. Kanuni Sultan Süleyman ile karısı Hürrem Sultan’ın türbelerindeki (1557) çini panolar lale, gül ve karanfil çiçekleriyle süslüdür.

XVI. yüzyıla kadar çinilerde süsleme, renk ve teknik bakımından pek az değişmiş olmasına karşılık aynı yüzyılın ikinci yarısından sonra sürekli olarak

değişmeler ve yenilikler göze çarpar. Artık çinide lale önem kazanmaya başlamıştır.

XVII. yüzyıl başlarında çinicilikte sanat ve teknik bakımından bir duraklama görülür. Desenler bozulmaya renkler birbirine vurmaya başlar. Damad İbrahim Paşa’nın türbe çinilerinde çoktan beri kullanılmayan geometrik motifler ve yıldız şekilleri tekrar ortaya çıkar; lale ve karanfillerin mercan kırmızısı kaybolmuş, yerine soluk bir kırmızı gelmiştir. Böylece üzerinde mercan kırmızısı bulunan çinilerin 1575- 1600 yılları arasında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Topkapı Sarayı’ndan sonra en zengin çini süsleme Sultanahmed Camii’nin (1617) üst mahfilinde bulunmaktadır. Bu çinilerde en çok mavi ve yeşil renk hakim olup kırmızı ancak lale ve karanfillerde görülmektedir.

Aynı tarihlerde Mekke ve Medine tasvirleri gösteren çini panolar yapılmaya başlanmıştır. Bunlarda genellikle yapanın adı bulunur. Ayrıca yanlarından üzüm salkımları ve asma yaprakları sarkan selvilerle uzun saplı sümbül motifleri önem kazanır.

XVII. yüzyıl sonlarında yapı işlerinin durması ile, çinicilik iyice gerilemiştir. 1608 tarihli bir fermandan, Kütahya’da çini kaplar yapan bir atölyenin bulunduğu anlaşılmaktadır. Üsküdar’daki Yeni Valide Camii’nin fazla bir sanat değeri olmayan çinileri Kütahya’da yapılmıştır. XIX. yüzyıla kadar kullanılan bu çiniler, İznik’te yapılan çinilerle mukayese edilemez.

1719 yılında İznik’deki çinicilik merkezi dağılınca Topkapı Sarayı’nda III. Ahmed Kütüphanesi’ne koyulacak çiniler Boğaziçi’ndeki Kara Mustafa Paşa’nın yalısından sökülerek temin edilmiştir. Bu sıralarda Damad İbrahim Paşa İznik’ten çini ustaları çağırtarak Tekfur Sarayı yakınlarında bir yapım yeri kurdurmuştur. Nitelik bakımından İznik çinilerine erişemeyen bu çiniler, III. Ahmed Çeşmesi’nin saçaklarında, Hekimoğlu Camii’nde (1734) kullanılmıştır. Mavimsi taban üzerine yeşil, mavi, kırmızı ve sarı renklerde bulut ve lale motifleri yapılmıştır. Renkler kirli, solgun, sırlar bozuktur.

Tekfur Sarayı yakınındaki çini yapım yeri bir süre sonra kapanmış, Kütahya’daki de ihtiyaca yetmediğinden 1756 yılında Viyana’dan çini getirtilmiştir. Bu tarihten sonra özellikle Topkapı Sarayı’nda Viyana ve İtalya’dan getirtilen çiniler kullanılmış, arasıra eski yapıların çinileri sökülerek konmuştur. Bütün bu olaylar çini sanatının büsbütün gerilemesine sebep olmuştur. Son yıllarda yalnız Kütahya’da yapılan çiniler süsleme, renk ve işçilik bakımından dikkati çeker bir özellik göstermez. V. Mehmed’in Eyüp’teki türbesinde bulunan çiniler son devrin çinileri olup Kütahya’da yapılmıştır.