TB/ İBNİ SİNA

 

İBNİ SİNA (980 – 1037)

Savaş kazanan, ülkeler fetheden önderlere "kahraman" diyoruz. Ya doğayı fetheden, onun sırlarını çözen, insanı doğa ile boğuşturan bilim adamlarına ne diyelim?… Asıl kahraman onlar değil mi?…

İşte İbni Sina, evren dediğimiz esrarlı âlemin büyülü sırlarını çözen, fikir ve metafizik yönleriyle doğayı keşfeden, insanın ve doğanın karanlığını, gerçeğin küçük güneşleri ile aydınlatan bir bilim adamını, dâhi, bir Türk kahramanıdır. Sanki beyninde bir radyum ışığı taşıyor, her eğildiği konuyu aydınlatıyor, her doğa bilmecesini anında çözüyordu. Onun kadar çok yönlü çalışan ve çalıştığı bütün alanlarda en üstün bilgi seviyesine ulaşan başka bir bilim adamı göstermek güçtür.

18 YASINA GELDİĞİNDE ÇAĞININ BÜTÜN BİLGİLERİNİ ÖĞRENMİŞTİ

Belhli olan ve sonradan Buhara’ya yerleşmiş bir ailenin çocuğudur. 980 yılında Afşan’da dünyaya geldi. 10 yaşında iken, Kur’an’ı bülbül gibi ezberlemiş, gerekli din bilgisini almıştı. 18 yaşına geldiği zaman çağının bütün bilgilerini öğrenmiş, onların üzerinde düşünmeye ve bilgi üretmeye başlamıştı, İbni Sina kendisi için şunları söylüyor:

"Öteki bilgiler arasında tıp da öğreniyor, nazarî bilgimi hastalar üzerindeki gözlemlerimle tamamlıyordum. Böylece aralıksız çalışmaya devam ettim. Geceleri de okumakla, yazmakla uğraşıyordum. Uyku bastıracak olsa bir bardak bir şey içerek açılıyor, yeniden çalışmaya koyuluyordum. Uykuda bile zihnim, okuduğum şeylerle meşgul oluyordu. Çoğu zaman, uyandığım zaman halledemediğim bazı şeylerin uyku sırasında halledilmiş olduğunu gördüm.

Bir ara, Aristoteles’in "Metafizik"ini incelemeye başladım. Bu kitabı belki kırk kere okuduğum halde anlayamadım, ümitsizliğe düştüm. Bir gün mezatta bir kitap satılıyordu. Beni tanıyan tellal bu kitabı almamı tavsiye etti. Bu, Farabî’nin uğraştığım halde anlayamadığım konu üzerinde yazılmış bir eseri idi. Kitabı aldım, eve dönünce hemen okumaya koyuldum. O vakte kadar anlayamadığım Aristotales’in kitabındaki fikirleri derhal kavradım. Buna son derece sevindim. Allah’a şükrederek secdeye kapandım; fakirlere sadaka dağıttım."

"Nazarî bilgimi, hastaların üzerindeki gözlemlerimle tamamlıyorum" diyen İbni Sina o mertebe iyi bir doktordu ki, kimsenin iyi edemediği Buhara Emiri Nuh İbni Mansur’u tedavi etti ve iyileştirdi. Bunun üzerine Emîr, İbni Sina’yı kütüphane müdürlüğüne tayin etti ve burada İbni Sina bulabildiği bütün kitapları okuyarak düşüncesini iyice genişletti ve geliştirdi.

Emir öldükten sonra Buhara’dan ayrıldı ve büyük bilgin Birûni’nin yaşadığı Harzem’e giderek orada bu büyük bilgin ile birlikte çalıştı, iki bilgi denizi Harzem’de birbirine karışarak büyüdüler. Fakat fikirlerinden ötürü takibata uğradı. Bilgisinin enginliği yüzünden kıskançlıklarla boğuştu, İran’da şehirden şehire göç etmek zorunda kaldı. Ama bütün bu dalgalanmalar içinde durmadan okudu, durmadan yazdı… Bütün kurduğu teorileri deneyden geçirmiştir. İbni Sina’nın 10. yüzyılın başında kullandığı deneylerden teoriye geçmek metodunu batı dünyası ancak 16. yüzyılda kullanmaya başlayacak ve çağımız uygarlığını bu metodun getirdiği bilgilerle kuracaktır.

ESERLERİNİN ÇOĞUNU ARAPÇA YAZMIŞTI

İbni Sina’nın 100’den fazla eseri olduğu söylenir. Bazıları, zaman içinde kaybolmuş olsa da en önemlileri ve belli – başlıları bugün elimizdedir. Eserlerini Arapça yazıyordu. Yalnız iki tanesi, Farsça’dır. Eserlerinin çoğu tıbba, fiziğe, astronomiye ve felsefeye dairdir. Büyük ansiklopedik eseri "Aş -Şifa" ve bunun özetlenmişi olan "An – Necat" en ünlülerindendir ve dünya tıp tarihinin en büyük eserleri arasındadır. Batının 19. yüzyılda bir tesadüfle fark ettiği insan vücudunda kanın "küçük deveranını", İbni Sina, 10. yüzyılda biliyordu.

İnsan hekimliğinin bütün yasalarını bir bir deney ve gözlemlerine dayanarak yazdığı "El-Kanun fi’t-tıp" adlı eseri, Latince’ye çevrilmiş, daha sonra Fransızca, Almanca ve İngilizce çevirileri 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Batının hemen bütün üniversitelerince ders kitabı olarak okutulmuştur. Bugün de Paris Tıp Akademisi salonlarında İbni Sina’nın heykeli en saygın yerinde durmaya devam ediyor.

İbni Sina, felsefede tıpkı Farabî gibi başlamış, fakat daha sonra ondan ayrılarak Yunan felsefesi ile İslâm Kelâm’ını uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu ilginç deneme, daha sonraki yüzyıllarda sürdürülmüş olsaydı hem doğuda bir felsefe geleneği kurulmuş ve gelişmiş olacak, hem de Batı felsefesi "insan gerçeği" üzerine daha sağlam oturmuş olacaktı. Nitekim 18. yüzyıla kadar Batının hemen bütün filozoflarını etkilemiştir.

YAZDIĞI IKI ROMANLA DÜNYANIN İLK ROMANCISI ŞEREFİNİ KAZANMIŞTI

Dünyada ilk felsefî roman denemesi, İbni Sina tarafından yapılmış ve yazdığı iki romanla, dünyanın ilk romancısı şerefini kazanmıştır. Eserleri Lâtince, İbranice, Süryanice’den başlayarak giderek bütün dünya dillerine bir çok defalar çevrilmiş ve yayınlanmıştır. Batı bu büyük Türk bilginini "Avicenne" (Avisen) adı ile tanır. Türkçemize de bir çok eseri çevrilmiştir. Bu büyük fikir ve bilim kahramanının 1000. ölüm yıldönümüne, Türk fikir ve bilim adamlarının şimdiden hazırlandıklarını düşünmek tatlı bir umuttur.