Ans/B/ BAYEZİD II.

BAYEZİD II. (1447-1512)

Osmanlı hanedanından sekizinci padişah.

Babası Sultan Fatih Mehmed, annesi Gülbahar Hatun’dur.

Sarayda iyi bir eğitim görmüş, şehzadelik hayatını geçirdiği Amasya sancakbeyliğinde de birçok bilginler ve sanatkarlar arasında bilgisini geliştirmiştir.

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’la yapılan Otlukbeli Savaşı’nda, Osmanlı ordusunun sağ kanadına komuta etmiştir.

Fatih Sultan Mehmed, kanunnamesine veraset hakkında bir kayıt koydurmamıştır. Bu sebeple Gebze’de öldüğü zaman (3 Mayıs 1481), Bayezid’den başka hayatta bulunan diğer oğlu Cem de Konya sancakbeyi bulunuyordu. Vezir-i azam Karamanlı Mehmed Paşa, Cem’in padişah olmasını istemekle beraber devlet büyüklerinin ve yeniçerilerin isteklerine uyarak Bayezid’e babasının ölümünü bildirip onu resmen tahta davet etmiştir. Diğer taraftan Cem’e de İstanbul’a gelmesi için gizlice haber göndermişti. Ancak Cem’e gönderilen haberci, yolda Anadolu beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalanarak öldürülmüş, Mehmed Paşa’nın niyetini anlayan yeniçeriler de ayaklanıp onu öldürmüşlerdir. İstanbul’da başgösteren kargaşalığı yatıştırmak için Fatih’in sarayında rehin olarak bulunan Bayezid’in oğlu Korkut, babası Amasya’dan gelinceye kadar vekili sayılmış ve kendisine biat edilmiştir. Nihayet Bayezid İstanbul’a gelerek tahta çıkmış (20 Mayıs 1481), kendi lehine çalışmış olan İshak Paşa’yi da vezir-i azam yapmıştır.

Cem’in tahta çıkma girişimleri sonuç vermediği gibi Fatih kanunnamesi de padişaha, kardeşlerini öldürme hakkını veriyordu. Cem, Osmanlı tahtına geçebilmek için, Anadolu’da uyandırdığı sevgiye ve Karaman halkının yardımına güvenerek Bayezid’e karşı mücadeleye girişti. Bursa’yı ele geçirip burada adına hutbe okutmuş ve para bastırmıştır. Cem, Anadolu’nun kendisine bırakılmasını öne sürerek Bayezid ile anlaşmak istemiş, Bayezid, devletin bütünlüğüne zarar verecek olan bu teklifi kabul etmemiş ve Cem’in üzerine yürümüştür. Yenişehir civarındaki çarpışma Bayezid’in galibiyeti ile sonuçlanmış, Cem, Konya’ya kaçmış, orada da tutunamayarak Mısır Kölemen Sultanı Kayıtbay’a sığınmıştır (28 Haziran 1481). Böylece bir saltanat kavgası olan Bayezid-Cem ihtilali, yabancı çıkarlarının önem kazandığı siyasi mesele halini almıştır. Bu arada Karamanoğlu Kasım Bey durumdan faydalanarak beyliğini yeniden kurmak istemiş ve bu hususta Cem’le anlaşmıştır. Cem, bu anlaşma üzerine tekrar Anadolu’ya gelmişse de karşısında ordusu ile bizzat çıkan Bayezid’e yenilmiş ve kendisine yapılan Kudüs’te oturma ve Bayezid tarafından yollanacak bol para ile yaşama teklifini kabul etmeyerek Rodos şövalyelerine sığınmıştır (Temmuz 1482). Bayezid, her yıl vereceği para karşılığında Cem’in serbest bırakılmaması için şövalyeler ile anlaşmış; şövalyeler Cem’i Nice’e götürmüşlerdir. Bir çok memleket gezdirilen Cem, nihayet Papa VIII. İnnocentius’a teslim edilmiştir. Papa, Cem’i Osmanlılara karşı bir koz olarak kullanmak istemiş, Hıristiyanlığı kabulü şartıyla Bayezid’in yerine saltanata geçmesine yardım edileceğini vaadetmiştir. Ancak Cem, bu teklifleri kabul etmemiştir. Bu arada Fransa Kralı VIII. Charles, Haçlıların Kudüs Krallığı’nı diriltmek gayesiyle Osmanlı İmparatorluğu’na karşı düzenleyeceği seferde Cem’den faydalanmak istemiş ve onu Papa’nın elinden almıştır. Fakat Cem’in zehirlenerek ölmesi (Mart 1495) bu düşüncenin uygulanmasına imkan bırakmamıştır.

Bayezid, Cem’in ölümüne kadar büyük bir endişe içinde yaşamıştır. Cem’e karşı koymak üzere, vezir-i azam İshak Paşa’nın teşviki ile Otranto’dan geri çağırdığı Gedik Ahmed Paşa gibi ünlü bir devlet adamını bir müddet sonra Cem taraftarıdır diye öldürtmüş, Cem’in, Saray’da rehin olarak bulunan oğlu Oğuz Han’ı boğdurmuştur. Bundan başka, Rodos şövalyelerine yılda 45.000 duka vermiş, Papa’ya ve Fransa kralına kıymetli hediyeler göndermiştir.

Cem olayının daha başlangıcında, Gedik Ahmed Paşa’nın Otranto’dan geri çağrılmasıyla, Fatih döneminde girişilmiş olan İtalya seferinden vazgeçilmiş, İspanya hükümdarı Katolik Fernando ile karısı İsabella’nın hücumlarına karşı kendisinden yardım isteyen Gıranata’daki son Müslüman Beni Nasr Devleti’ne de, Kemal Reis’i yollamakla beraber, Papa’yı gücendirmemek düşüncesiyle yardım etmekten çekinmiştir.

Bayezid zamanı Osmanlı İmparatorluğu için durgun bir devredir. Böyle olmakla beraber, sınırların korunması ve Balkan Yarımadası’nın tamamen hakimiyet altına alınması yönünden önemli olan bazı savaşlardan da kaçınılmamıştır.

Bayezid, 1483’teki ilk seferinde Hersek’i ele geçirdikten sonra Boğdan üzerine yürümüş ve Tuna’nın kuzey ağzı üzerinde bulunan Kili Kalesi ile daha kuzeydeki Akkerman Kalesi’ni almıştır (1484). Böylece Besarabya sahilleri de Osmanlı ülkesine katıldığından Karadeniz’in batısındaki bütün sahiller ele geçirilerek Kırım’la karadan bağlantı sağlanmış ve Tuna sınırı emniyet altına alınmıştır.

Lehlilerin ve Macarların Bağdan’ı ele geçirmek için giriştikleri hareketler (1498) bir sonuç vermemiş, bilakis Malkoçoğlu Bali Bey’in akıncıları Polonya içlerine kadar giderek Varşova’yı tahrib etmişlerdir. Böylece Boğdan kesin olarak Osmanlı hakimiyeti altına alınmıştır.

Mısır Kölemen Devleti ile yapılan savaşlar Bayezid devrinin en önemli olaylarını teşkil eder. Hindistan’daki Behmeni hükümdarı II. Mahmud’un Baye-zid’e gönderdiği hediyelerin Cidde valisi tarafından alınarak Kölemen hükümdarı Kayıtbay’a gönderilmesi, Fatih’in ölümüyle tavsamış olan Osmanlı- Kölemen anlaşmazlığını, yeniden ortaya çıkarmıştır. Bu hediyeler sonradan Bayezid’e gönderilmiş ancak savaşın önüne geçilememiştir. Çünkü Kayıtbay, Cem’i bir hükümdar gibi karşılamış, ona her türlü yardımı sağlamış ve Karamanoğlu Kasım Bey’in eski beyliğini ele geçirme isteğine taraftar olmuştu. Bundan başka Adana-Tarsus bölgesindeki Ramazanoğullan Beyliği’nin iç işlerine karışmış, bu yüzden Ramazanoglu Mahmud Bey, Bayezid’e sığınarak ülkesini Osmanlılara bıraktığını bildirmiş ve Kölemenlere karşı yardım istemiştir. Böylece başlayan Osmanlı- Mısır savaşları altı yıl sürmüş (1485-1491), kesin bir sonuç elde edilememiştir. Tunus Beyi’nin arabuluculuğu ile İstanbul’da varılan anlaşmaya göre Ramazanoğulları ülkesi Osmanlılarda kalmış, yalnız Haremeyn evkafından olan Çukurova’deki 3 kasaba Kölemenlere verilmiştir.

Fatih döneminde yapılan Osmanlı-Venedik savaşları Osmanlıların lehine sonuçlanmış ve Venediklilerin elinde yalnız Mora’da İnebahtı ile Modon ve Koron kaleleri kalmıştır.

Venediklilerin Karadağlılara saldırmaları üzerine savaş başlamış; Bayezid’in komutasındaki Osmanlı ordusu Mora üzerine yürürken (1499) denizden de ablukaya girişilmiş ve Bosna sancakbeyi İskender Paşa’ya Venedik taraflarına akın etmesi emrolunmuştur. 4 yıl süren bu savaş esnasında (1489-1502) İnebahtı, Modon, Koron ve Draç kaleleri alınmış, Venediklilerin yardımına koşan Papalık, Fransa ve İspanya donanmaları da bir başarı sağlayamayınca Venedik Devleti barış istemek zorunda kalmış ve bundan sonra Mora’da, Arnavutluk’ta ve Bosna’da hiçbir iddiada bulunmamak şartıyla barış imzalanmıştır (Ocak 1502).

Bu sırada Doğu’da Safevi tehlikesi başgöstermiştir. Şii-Safevi Devleti’nin kurucusu olan Şah İsmail, Şiiliği siyasetine alet etmiş ve bu yolda yürüyerek Anadolu’yu Sünni Osmanlı padişahının elinden almayı düşünmüştür. İsmail’in Anadolu’daki tahriklerini gören Trabzon sancakbeyi Şehzade Selim, padişaha tehlikenin büyüklüğünü bildirince Şiilerden bir bölümü yeni alınmış olan Modon ve Koron şehirlerine sürülmüş, kalanların da İran’a göçmeleri yasak edilmiştir. Bu durum karşısında İsmail, Bayezid’e elçi göndererek kendi taraftarlarının göçlerine mani olunmamasını istemiş, bu arzusu reddedilmiştir. Bununla beraber Bayezid’in Safevi tehlikesini kavramadığı ve kendisine "Pederim" diye hitabeden Şah İsmail’in iltifatlarına aldanarak hareketsiz kaldığı görülmektedir.

Şah İsmail, Dulkadiroğlu Alaüddevle üzerine yürümek için ordusuyla Osmanlı topraklarından geçerken (1507) Bayezid, bu olaya seyirci kalmış, yalnız sınırı korumak için Ankara’ya asker göndermekle yetinmiştir. Fakat Anadolu’daki Şiiler gün geçtikçe düşmanca hareketlerini arttırmışlar, kendisine Şahkulu unvanını veren Karabıyıkoğlu adındaki bir Şii halifenin başkanlığı altında çeteler kurarak ayaklanmışlardır. Bu çeteler, Antalya sancakbeyi Şehzade Korkut’u bile soymuşlardır. Şahkulu, Anadolu beylerbeyi Karagöz Ahmed Paşa’yı yenerek öldürdüğü gibi Kütahya’yı da ele geçirip yakmış ve vezir-i azam Hadım Ali Paşa’nın, Amasya’da bulunan Şehzade Ahmed kuvvetleriyle desteklenen ordusu bu ayaklanmayı güçlükle bastırabilmiştir. Yapılan savaşta vezir-i azam ve Şahkulu ölmüşler, başsız kalan Şiiler de dağınık bir halde İran’a çekilmişlerdir (1511).

Bununla beraber Bayezid’in Safeviler meselesini politika yolu ile çözmek istediği ve Maveraünnehir Osmanlı hükümdarı Şibak Han’ı teşvik ederek Şah İsmail’i iki ateş arasında bırakmak istediği bilinmektedir.

Bayezid, ihtiyarlığında yalnızlığı, ibadetle uğraşmayı her şeyin üstünde tutmuş, devlet idaresini vezirlerine bırakmıştır. Bu sebepledir ki, oğulları arasında saltanatı ele geçirmek için hareketler başlamıştır. Bayezid’in dört oğlundan Ahmed Amasya’da, Selim Trabzon’da, Korkut Antalya’da, Şehinşah ise Cem’in yerine Karaman’da sancakbeyi idiler. Korkut, İstanbul’a daha yakın bulunan babasının ölümünde kardeşlerinden önce yetişerek tahtı ele geçirmek gayesiyle Saruhan’a naklini istemiş, isteği yerine getirilmeyince Mısır’a kaçmış, fakat bir müddet sonra yine Antalya’ya dönmüştür (1509). Bayezid, en büyük oğlu olan Ahmed’i diğer oğullarına tercih etmekte idi. Vezir-i azam Hadım Ali Paşa da padişahı bu tercihinde destekliyordu; hatta şehzade Ahmed’e teveccühünü sağlamak için Şahkulu üzerine yürünürken onu komutan tayin ettirmiştir. Fakat bu savaşta şehzade Ahmed cesaretsizliği ve beceriksizliği yüzünden bir başarı sağlayamamıştır. Buna karşılık, Şii tehlikesini sezen ve ona şiddetle karşı konulmasını isteyen Selim’in taraftarları gittikçe çoğalmıştır. Şehzade Selim, İstanbul’a yakın bulunmak için oğlu Süleyman’a (Kanuni) Bolu sancakbeyliğini sağlamışsa da Ahmed’in itirazı üzerine Süleyman derhal Kefe sancakbeyliğine nakledilmiştir. Bu durum karşısında Selim, topladığı askerlerle Kefe’ye, oğlunun yanına gitmiş (1510), Kırım hanı bulunan kayınpederi Mengli Giray’ın da yardımıyla Balkanlar’a inmiş (1511) ye Trabzon Sancağı ‘nın kendisine az geldiğini ileri sürerek Rumeli’de de bir sancak verilmesini istemiştir.

Selim, Edirne üzerine yürürken Bayezid, kendisi hayatta iken şehzadelerden hiçbirini veliaht yapmayacağını ve Semendre Sancağı’nın Selim’e verildiğini bildirmek zorunda kalmış, bunun üzerine Selim Semendre’ye çekilmiştir. Fakat Bayezid, şehzade Ahmed’i Şahkulu isyanında komutan tayin edince Anadolu askerinin meşguliyetinden de faydalanmak isteyen Selim, yeniden İstanbul üzerine yürümüştür. Şehzade Selim, Çorlu civarında Bayezid’in kuvvetlerine yenilerek Kırım’a kaçmıştır. Selim’in bu yenilgisi üzerine saltanatı Ahmed’e bırakmakta bir engel kalmadığını düşünen Bayezid, onu İstanbul’a çağırmış, fakat yeniçeriler Selim’den başkasını istemediklerini bildirerek ayaklanınca Maltepe’ye kadar gelmiş olan Ahmed, Amasya’ya dönmek zorunda kalmıştır. Durumundan faydalanarak saltanatı ele geçirmek ümidi ile İstanbul’a gelmiş olan Korkut da, hayatına dokunmayacaklarına söz veren yeniçerilere sığınmaktan başka birşey yapamamıştır. Böylece kardeşleri arasındaki saltanat çekişmesi, yeniçerilere dayanan Selim’in lehine sonuçlanmış, Selim de İstanbul’a gelerek saltanatı kendisine bırakmak zorunda kalan babasının yerine Osmanlı tahtına geçmiştir (25 Nisan 1512).

Bayezid, bundan bir ay sonra Dimetoka’ya giderken yolda ölmüş ve cenazesi İstanbul’a getirilerek kendi adını taşıyan camiin yanında oğlu tarafından yaptırılan türbeye gömülmüştür.

Bayezid, alim ve şair Osmanlı padişahlarından biridir. Felsefe ve din ilimleriyle uğraşmış, şiirde "Adli" mahlasını kullanmıştır. Şiirlerinin bir bölümünü ihtiva eden divanı basılmıştır (İstanbul, 1890). Devrinin birçok alimlerini yanına toplamış, birçok alim ye şaire maaş bağlamıştır. Bayezid’in saltanatında İstanbul, İslam aleminin ilim merkezi haline gelmiştir. İbn-i Kemal ve İdris-i Bitlisi gibi alimler tarihlerini onun adına yazmışlardır.

Bayezid, geniş düşünceli ve serbest fikirli olmadığından, mutaassıp ulemanın etkisiyle Tokatlı Molla Lutfi gibi devrinin en seçkin bir fikir adamını itikatsızlıkla itham ettirerek öldürtmüştür. Bu tutum, Fatih devrinde başlamış olan Batı sanat ve kültürü ile münasebetlere son vermiştir.

Bayezid, hattatlığa da merak sarmış ve Şeyh Hamdullah gibi ünlü bir hattattan dersler almıştır.

Bayezid saltanatının son yıllarındaki sakin hali ve dine karşı gösterdiği bağlılık yüzünden “Bayezid-i Veli" diye anılmağa başlanmıştır.

İstanbul’da kendi adını taşıyan cami (yapılış tarihi: 1501- 1505) ile imaret, medrese ve kervansaraydan başka Edirne’de Tunca kenarında cami, imaret, okul, medrese ve bir akıl hastanesi; Amasya’da da cami, okul, medrese ve zaviyeler yaptırmıştır.

Zamanında Yeniçeri Ocağı genişletilerek Ağa bölükleri (61 bölük) kurulmuş, donanmaya gereken ehemmiyet verilerek ilk Osmanlı kalyonu inşa edilmiştir. Timar teşkilatında da değişiklik yapılarak yıllık 5000 akçe dirliği olan bir timarlı sipahinin 1 silahlı süvari (cebelü) ile harbe katılması yerine, 3000 akçe karşılığında 1 silahlı süvari vermesi usulü konmuştur.