TB/ YAHYA KEMAL BEYATLI

 

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884- 1958)

Türkçe’ye, ana sütü aklığını getiren şair. Divan edebiyatını taze bir nefesle canlandırmaya çalışan ve bu edebiyatı yücelten bir sanatçı. Türk ve Osmanlı tarihini yeni bir açıdan inceleyen ve yaşadığı çağa ışık tutan bir düşünür. Düzyazıda ve şiirde, ulaşılmaz büyük usta…

1884’de Üsküp’te doğdu. Babası Naci Bey icra memuru idi. Ayrıca, ünlü şair Leskofçalı Galip Bey’in yeğenidir. Annesi de babası da, soy olarak, Sancakbeyi Şehsuvar Paşa’ya bağlanır. Şairin soyadı, "Şehsuvar" adının Türkçeleştirilmesidir. İlk ve orta öğrenimini Üsküp’te tamamladıktan sonra İstanbul’a geldi. Vefa İdadisi’ne yazıldı (1902). İlk şiirini "İrtika" adlı bir dergide yayınladı.

10 YIL PARİS’TE KALDI

Yahya Kemal’in İstanbul’da bulunduğu sıralar, Jön Türkler’in Avrupa’da hareket halinde bulunduğu yıllardı. İstibdada karşı olmak, genç bir insan için doğaldır. Bir süre sonra, içinde sıkıntılar duymaya başladı ve Avrupa’ya gitmeyi kararlaştırdı. Bu kararına, Göçmen şivesiyle konuşmasının çevrede bazı iğnelemelere yol açmasının da payı yok değildir. Çok sonra, şiirleri herkes tarafından beğenilmeye başlandığı günlerde, bu duygusunu da açıklamıştır.

Paris’te, önce Fransızca öğrendi (1903). Sonra "Ecole Libre" deSeiences Politigus okudu. O çağın en ünlü şairlerinden Jan Moreans, en çok adı duyulmuş tarihçilerden Albert Sorel gibi otoritelerden öğrenim yaptı. Paris’te 10 yıl kalmıştır. Bu 10 yıl içinde birçok ünlü kişilerle tanışmış, onların dostu olmuş, fikirlerini öğrenmişti. Özellikle Albert Sorel’in tarih anlayışı, Yahya Kemal’i derinden etkiledi. Kendi anlatımına göre, bu öğrendiklerinden sonra, dünyayı başka türlü görüyor ve değerlendiriyordu. Bir gün, Michele’nin bir kitabını okurken, "Fransız milletini 500 yıllık Fransız toprağı meydana getirdi" diye bir cümle gözüne çarptı. Ve düşünmeye başladı: Acaba kaç yüzyıllık Anadolu toprağı, Türk milletini yaratmıştır?..

Türkiye’ye döndü (1912). Önce tarih üzerinde geniş bir araştırma yaptı. Sonra edebiyat metinlerine girdi. Böylece, sade bir şair olarak bazı manzumeler yazmakla işe başlayan Yahya Kemal, usta bir şair olup çıkmıştı. Çünkü Paris’ten, parnasyenlerin dil titizliği ile mısra ustalığını getirmiş, buna bir de tarih derinliği yerleştirmişti. Onun için tarih, uzun ve sonsuz yaşamak demektir. Bir sohbetinde, "Ben tarih okuyorum… Tarihî devirleri öğrendikçe yaşım üç yüz, beş yüz, bin oluyor. Yaş, hatıralardan ibaret değil mi?" diyor.

İstanbul’da edebiyat ve tarih araştırma ve çalışmalarını bir taraftan sürdürürken, bir taraftan da edebiyat öğretmenliği yapıyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında şiirlerini, Ziya Gökalp’in çıkardığı "Yeni Mecmua"da yayınlıyordu. Türk Ocağı’ndaki çalışmalara katılıyor, buralarda konferanslar veriyor ve etrafına toplanan gençlere öncülük ediyordu. Yine bu dönemde, İstanbul Darülfünunu’nda edebiyat tarihi dersleri vermeye başladı.

MİLLETVEKİLLİĞİ VE BÜYÜKELÇİLİK YAPTI

Mütareke yıllarında gençlerin çıkardığı "Dergâh" adlı dergide hem yazılarını yayınladı. hem de gençleri yönetti. Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra Lozan Konferansı’na müşavir olarak katıldı. Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminde milletvekili olarak Meclis’te bulundu. 1923’de Urfa milletvekili, 1934’de Yozgat milletvekili, 1943’de Tekirdağ milletvekili ve 1946’de İstanbul milletvekillikleri…

Ayrıca, 1925 Varşova Büyükelçisi, 1929 Madrid Büyükelçisi, 1947 Pakistan büyükelçiliklerini yaptı. 1948’de "Hayal Şehir" adlı şiiri ile İnönü Sanat Armağanı’nı kazanmıştır.

Türk dili, Yahya Kemal’in şiirlerinde ana sütü beyazlığına ve temizliğine kavuşmuş, en güzel örneklerini bulmuştur. Fransız parnasyenlerinden getirdiği mısra temizliğini Türk edebiyatına sokmuş, neo-klasizmin bizdeki öncüsü olmuştur. Yahya Kemal, divan şiirini klasik şiirimiz olarak kabul etmiş ve bu şiirin iyi taraflarını alarak, kötü ve eskimiş taraflarını atarak bir neo-klasik şiir denemesine girişmişti. Buna örnek olacak güzel gazeller, şarkılar, rubailer yazdı.

"Şehzadeyi hapseyledi zalim pederi

Bir kasra ki gözler göremez gökle yeri

Akseyledi kasrın der-ü diyarından

Her saniye bin bir gece efsaneleri."

Doğunun bütün bin bir gece masallarının sembolünü, dört satıra sığdırabilecek kadar bu usta şair, okuyanları büyülüyordu.

Şiirlerini aruz vezni ile yazdı. Fakat hece vezniyle yazdığı şiirleri de vardır. Özellikle hece veznini kullanan gençleri savunmuş ve hecenin millî bir vezin olduğunu ileri sürerek geliştirilmesi için emek verilmesini istemiştir.

ATATÜRK ŞAİRE ÖNEM VERMİŞ, ÇEVRESİNDE BULUNDURMUŞTUR

Yahya Kemal, Batıyı iyi anlamış bir doğulu idi. Millet realitesine, inanıyor, düşüncelerini hep bu realiteye düğümlüyordu. Yahya Kemal’e göre, milleti, mazisi yaratırdı. Mazisi olmadan millet olmak mümkün değildi. Onun için her insan, kendi tarihini dikkatle okumalı, geçmiş olayların içinde düşüncesi ile yaşamalı ve bir derinlik kazanmalı idi. ‘ Onun için uygarlık, insanın tarihten kazandığı bu derinlikten başka bir şey değildi.

Cumhuriyet döneminde Atatürk, bu değerli ve büyük şaire önem vermiş, milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi’nde, diplomat olarak büyükelçiliklerde bulunmasına dikkat etmiş, çevresinde bulundurmuştur. 1948 yılında, Pakistan Büyükelçiliği’nden emekli olmuş ve bundan sonra kendisini yalnız şiire ve tarihe vermiştir. Evlenmedi. 1 kasım 1958 yılında öldü ve Rumelihisarı Mezarlığı’na gömüldü.

Hafızın kabri olan bahçede bir gül varmış

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle

Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış

Eski Şirazi hayal ettiren ahengi ile.

Yahya Kemal Beyatlı, edebiyat dünyamızın sönmeyecek yıldızlarından biridir.