TB/ NAMIK KEMAL

 

NAMIK KEMAL ( 1840- 1888 )

Namık Kemal, epik şiirin ustası ve bir özgürlük savaşçısıdır. "Vatan" sözünü, edebiyata sokan şairdir. Mısralarında kullandığı kelimeler, bazen mücevher parçaları gibi, bazen ateş parçaları gibi dökülür, inanan ve inandığını, okuyucularına aktarmasını bilen yaman bir edebiyatçıdır.

"Musırrım, sabitim ta can verince halka hizmette

Fedakârın kalır ezkarı daim kalb-i millette

Denir bir gün gelir de saye-i feyz-i hamiyette

Kemal’in seng-i kabri kalmadıysa namı kalmıştır."

21 aralık 1840’da Tekirdağ’da doğdu. Annesinin babası Abdüllatif Paşa, o sıralar Tekirdağ’da görevliydi. Namık Kemal’i okutan, yetiştiren Abdüllatif Paşa’dır. Özel öğretmenler tuttu. Çocuk sayılacak yaşlarında Arapça, Farsça öğrendi. 17 yaşına geldiği zaman, mükemmel Fransızca konuşup yazıyor, bir "Divan" dolusu şiirin sahibi bulunuyordu.

NAMIK KEMAL ZİYA PAŞA’YLA BİRLİKTE PARİS’E KAÇTI

Bu yaşta İstanbul’a geldi ve Babıâli ‘Tercüme Odası’na alındı. İstanbul’un edebiyat çevreleri, bu genç ve çok yetenekli şairi hemen benimsediler. 20 yaşına geldiği zaman bütün Osmanlı ülkesi şair Namık Kemal’i tanıyordu. 21 yaşında iken (1861) "Encümen-i Şuarâ" (Şairler Akademisi)ya üye oldu. Birçok insanın ancak hayatlarının sonuna doğru eriştikleri şöhret ve mevkilere Namık Kemal genç yaşta ulaşmıştı.

İlk şiirlerinde, Şair Leskofçalı Galip Bey’in etkisi vardır. Giderek bu etkiyi sildi ve kendi sesini buldu;

"Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet

Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten."

Şinasi’yi tanıyana kadar, bir divan şairi idi diyebiliriz. Aşk ve tabiat üstüne şiirler yazıyordu. Fakat Şinasi’yi tanıdıktan sonra, yepyeni bir kişilik kazandı. Genç ruhunda fırtınalar kopuyor, istibdada kartal kanatlarıyla saldırıyordu. Şinasi onu, çıkarmakta olduğu "Tasvir-i Efkâr’" gazetesine aldı. Yazdığı yazılar heyecanla okunuyor ve kapışılıyordu.Şiirde mi daha güçlü, nesirde mi daha parlak olduğunu kestirmeye imkân yoktu. Düz yazı da yazsa, nazım tekniğini de kullansa, insan yüreklerine ateş parçaları gibi dökülüyordu.

"Tasvir-i Efkâr"a girmesi ve yazı yazmaya başlaması 1862’de olmuştu. 21 yaşındaydi, politikaya girmişti. Sarayla dövüşüyordu. Bu sırada Şinasi, bazı özel sebepleri yüzünden Avrupa’ya kaçtı. Giderken gazetesini, Namık Kemal’e devretmişti. Padişah, Abdülaziz’di. Kemal, yazılarında Abdülaziz’i hedef almıyor, fakat onun hükümetlerinde sürekli olarak Sadrazamlık eden Fuat ve Ali Paşalara veryansın hücum ediyordu. Onu bu hücumlarında arkalayan, sadece Veliaht Murad Efendi idi. Murad Efendi, amcasının yerine geçmeye hevesli idi ve bu yüzden yenilik taraflısı görünüyordu. Hem Namık Kemal ile, hem Ziya Bey (sonra paşa olmuştur) ile Kurbağalıdere’deki köşkünde uzun sohbetler yapıyordu.

PARİS’TEN DÖNEN KEMAL, İSTANBUL’DA İBRET GAZETESİNİ ÇIKARDI

Sadrazam Ali Paşa, gerek Veliaht ile olan bu ilişkilerden ve gerekse bu iki yazarın yazdıkları yazılardan sıkıntıya düştü. Bunlardan kurtulmak için, 1867’de Namık Kemal’i Erzurum Valiliğine, Ziya Paşa’yı da Kıbrıs Mutasarrıflığına tayin etti,. Her ikisi de gitmediler ve Paris’e kaçmanın bir yolunu buldular. Paris’te kendilerini, Prens Fazıl Mustafa Paşa himaye ediyordu.

Üç yıl kadar Avrupa’da kaldılar. Bu yıllar, Batı gelişiminin hızlı olduğu yıllardı. Gördüklerine hayran kalıyorlardı. Fakat Mustafa Fazıl Paşa’nın bu gençlerin himayesine son vermesi, onları güç durumda bıraktı. İstanbul’a döndüler. Kemal İstanbul’da "İbret" gazetesini çıkardı. (1870). Şimdi Babıali’ye daha bilinçli hücum ediyor, hükümeti bunaltıyordu. Ayrıca "Vatan ve Silistre" adlı bir oyun yazdı. Oyunun Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynaması, İstanbul’u da yerinden oynattı. Seyirciler, oyundan sonra Namık Kemal’i omuzları üzerine aldılar ve İstanbul sokaklarında dolaştırdılar. Halk bu vesile ile, Velihat Murad Efendi lehinde nümayiş yapıyordu.

İSTANBUL’DAN UZAKLAŞTIRILDI

Namık Kemal ve arkadaşları tutuklandı. Kıbrıs’ta Magosa kalesine sürüldü. Önceleri zindana kapatılmışsa da sonradan serbest bırakılmış ve birçok değerli eserini bu sırada kaleme almıştır.

1876 tarihinde V.Murad tahta çıkınca, af edildi ve İstanbul’a geldi. Yeni bir anayasa kaleme alınıyordu. Namık Kemal, bu anayasa Komisyonuna, "Şura-yı Devlet" üyesi olarak katılmıştır.

Bu sırada Namık Kemal’in dostu V. Murad tahttan indirildi ve yerine II. Abdülhamit geldi. Abdülhamit Ziya Paşa’yı, vezir rütbesi ile Suriye Genel Valiliğine tayin etti ve uzaklaştırdı. Namık Kemal, İstanbul’dan ayrılmak istemiyordu yazılarına devam ediyordu. Tutuklandı, mahkeme edildi ve beraat etti. Fakat Abdülhamit, onun İstanbul’da kalmasını zararlı görüyordu. 1879’da Midilli Mutasarrıflığına tayin edilerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı. 1884’de Rodos, 1887’de de Şakız Mutasarrıfı oldu. Bu dönemde "Osmanlı Tarihi"ni yazmış ve bu tarihin başına konmak üzere II. Abdülhamid’i öven şiir kaleme almıştır. Tarihçiler, bu şiirin, kitabın basılmasını sağlamak için yazıldığını söylerler. Daha 48 yaşında, hayatının en üretken çağında iken, 2 aralık 1888’de geçirdiği bir zatürree hastalığından kurtulamayarak Sakız adasında öldü.

Vasiyeti üzerine, hayran olduğu Rumeli’nin fatihi Süleyman Paşa’nın Bolayırdaki türbesinin yanına gömüldü.

"Ölürsem görmeden millette ümmit ettiğim feyzi

Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzun, ben mahzun."