Ans/ C/ ÇALDIRAN MEYDAN SAVAŞI

ÇALDIRAN MEYDAN SAVAŞI (23 AĞUSTOS 1514)

Osmanlı hükümdarı Sultan Yavuz Selim ile İran hükümdarı Şah İsmail Safevi arasında Çaldıran ovasında yapılan meydan savaşı.

Bu savaşın sebebi, Selçuklu İmparatorluğu zamanında Anadolu’da yayılmaya başlayıp Osmanlılar devrinde hızlanan ve XVI. yüzyıl başında Şah İsmail’in sürekli çabalarıyla Osmanlı ülkesini içten yıkma tehlikesi gösteren Şiiliğin önüne geçilmesi, Orta ve Güney Anadolu’da o zamanki sakıncalı jeopolitik durumun düzeltilmesi ve Yavuz’un Batı yerine Doğu’da genişleme politikasını gütmesidir.

Yavuz daha şehzadeliğinde, Trabzon valisi iken İran’ı, Azerbaycan’ı, Orta ve Güney Anadolu’yu elinde bulunduran İsmail Safevi’nın Şiiliği yayma yolundaki çabalarım görmüş, bu arada 1511’de Antalya’da Şah Kulu Baba ayaklanmasının sebeplerini kavramıştı. Öte yandan Osmanlı egemenliğinin Orta ve Güney Anadolu’da yayılmamış olması, üstelik Sivas ve Kayseri’nin doğusunda Dulkadirlilerin Safevi egemenliğine girmesi Osmanlı güvenliğinin tehdit şartlarını oluşturmuştu. Yavuz, bütün bu sebepleri ortadan kaldırmak için doğu seferi düzenledi. Yavuz bu seferde Mısır ile İran arasındaki çelişkiden de yararlandı.

Yavuz tahta çıktığında, kendisini kutlamak için şahın yolladığı elçi Nur Ali Halife, Koyulhisar dolaylarında topladığı 3-4 bin kişiyle Türk kuvvetini yenerek Tokat’ı almış ve Şah adına hutbe okutmuş, böylece Şah İsmail’in niyeti belli olmuştu.

Mart 1514 başında Divan toplandı, durum görüşüldü. Önce Şah’a karşı savaş açılması, savaş sırasında da ayaklanabilecekleri düşünülen ve sayıları 40.000’e yaklaşan Kızıl başların hapsedilmesi, ileri gelenlerinin yok edilmesi kararlaştırıldı. Yığınak bölgesi olarak Eskişehir- Seyitgazi bölgesi seçildi.

Edirne’deki kuvvetler, İstanbul’da Kapıkulu askerine katılıp Yavuz’un komutasında Üsküdar’dan yürüyüşe geçti. Çanakkale Boğazı’nı geçen Rumeli askerleriyle yığınak bölgesinde birleşildi. Yavuz İzmit’ten Şah’a gönderdiği mektupta Şah’ın Müslümanlığa aykırı hareketlerini ortadan kaldırmak üzere hareket ettiğini, savaşta hazır bulunacağını, kendisini de karşısında görmek istediğini bildirdi. Daha sonra savaşı kaçınılmaz bir hale getirmek ve Şah’ı İran içlerine çekilmekten alıkoymak amacı ile onur kırıcı birkaç mektup daha gönderdi. Bu mektuplara Şah’tan aynı üslupta karşılıklar aldı.

1513 yılının kurak geçtiği gözönünde tutularak lojistik hazırlıklarına büyük önem verildi. Sınıra kadar günlük konak yerlerinde yiyecek depo edildi. Düşman topraklarında ihtiyacı karşılamak için Trabzon yolu ile Erzincan’a yiyecek gönderildi.

Ordu 7 Mayıs’ta yığınak bölgesinden Konya- Kayseri yolu ile yürüyüşe geçti. Dukakinoğlu Ahmed Paşa, 20.000 süvari ile öncü olarak ileri sürüldü. Sivas’a gelindiğinde ordu toplamı 140.000 asker, 500 top, 5.000 araba, 60.000 deve idi. Sivas ile Şah’la çatışılacağı tasarlanan Tebriz arası, 40 günlük konağa ayrıldı. Savaşa katılmak istemeyen Dulkadirlilere ve tarafsızlığını bildirmeyen Mısır’a karşı yan korunması için hasta ve zayıflardan 40.000 kişi ayrıldı. Yancı olarak küçük bir kuvvet Malatya- Diyarbakır-Muradiye yönüne gönderildi. Ordu Erzincan-Erzurum- Bayazit yoluyla yürüdü ve 20 Temmuzda Erzincan’a vardı. Sınırın geçilmesinden sonra varılan yerler Ustaçlıoğlu Mehmed Han tarafından baştan aşağı yakılıp yıkılmış bir bölge olarak ele geçiyordu. Dulkadirliler de yiyecek kollarını vuruyorlardı.

Yavuz, ordunun yiyecek bulmakta gittikçe güçlük çekeceği, Şah’ın ise henüz ortalarda görünmediği, bu yüzden seferden vazgeçilmesi yolunda ileri sürülen görüşleri kabul etmedi ve bunun sözcülüğünü yapan Hemdem Paşa’nın başını vurdurdu. Hasankale yakınlarında, Yeniçerilerin ayaklanmaya dönebilecek baş kaldırmalarını da, atını askerin arasına sürerek tarihin en dokunaklı savaş hitabelerinden biriyle önledi.

Bir süre sonra da Şah’ın, Osmanlı ordusunu Çaldıran’da karşılayacağı öğrenildi. 19 Ağustosta meydana gelen güneş tutulması, Osmanlılarca İran’ın yenileceği yolunda yorumlandı. 22 Ağustosta Çaldıran’a varıldı. Buraya bir hafta önce gelmiş bulunan Şah’ın ordusu karşısında, ovanın kuzeybatı ucundaki tepelere yerleşildi.

Osmanlı ordusuna zaman bırakmadan taarruz edilmesi için ileri sürülen görüşü Şah kabul etmedi. Bu yanılgı onun yanlışı oldu. Yavuz da, savaş kurulunda taarruzun 23 Ağustostan sonraya bırakılması yolundaki görüşleri uygun görmedi; eyalet askeri arasında bulunabilecek Kızılbaşlar üzerine düşmanın propaganda yapmasına yol açmamak amacı ile hemen savaşa girişilmesini savunan Rumeli defterdarı Piri Çelebi’nin düşüncesini uygun buldu.

23 Ağustos sabahı 100.000 kişilik Osmanlı ordusu, Osmanlıların savaş planı gereğince taarruza başladı.

Piyade zayıf, süvarice kuvvetli olup hiç topçusu bulunmayan 115.000 kişilik Safevi ordusu Osmanlı toplarının açtığı ateşle dağıldı.

Doğu kesiminde Şah’ın elde ettiği mevzi başarı savaşın sonucunu değiştirmedi. Şah kuvvetleri çekildi. Fakat kısa bir süre içinde düzenlenip yeniden taarruza geçerek Türk ordugahına kadar ilerlediler. Batı kanadından Hadım Sinan Paşa kuvvetleriyle azapların yetişip karşı taarruza geçmesi savaşın gidişini değiştirdi. Kolundan yaralanmış olan Şah güçlükle kurtularak Tebriz’e, oradan da Dergüzin’e kaçtı; ordusunun çoğu savaş alanında kaldı veya tutsak edildi, pek azı kaçabildi. Yavuz’un at üzerinde yönettiği kovuşturma sonucunda savaşın kesin olarak kazanıldığı, Şah’ın tahtı, hazinesi, bütün ağırlıkları, hatta eşi Taçlu Hatun’un da Osmanlıların eline geçtiği anlaşıldı.

Elde edilen kesin zafer Anadolu’da Osmanlı egemenliğini sağlamlaştırdı, mezhep ayrılığının yarattığı ikiliği ortadan kaldırdı. 2.500 km’lik uzun bir yolu aşıp zafere ulaşılan bu başarılı seferin, hemen aynı şartlar altında 1812’de Napoleon’un, 1941’de Hitler’in Moskova’ya yaptıkları başarısız seferler gözönün-de tutularsa, ne derece değer taşıdığı anlaşılır.