Ans/n/ NİZAM-I CEDİD

NİZAM-I CEDİD

Osmanlı Devleti’nde, XVIII. yüzyılın sonlarında, askerlik ve idare alanlarındaki düzensizliklere, Batılı anlamda çare bulmak üzere ileri bir düzen kurmak hususunda ıslahat teşebbüsleri ve hareketleri için kullanılan bir tabir olup aynı zamanda bu gaye ile kurulan, Avrupa usulünde yetiştirilmek istenilen talimli askere verilen addır.

Nizam-ı Cedid tabiri III. Selim tahta çıktıktan sonra tam olarak kullanılmaya başlanmış; eski usul ve teşkilat için kullanılan "nizam-ı kadim" sözüne karşılık, bu tabire daha çok önem verilmiştir. Bu devirde, Osmanlı Devleti’nde Nizam-ı Cedid tabiri ile, önce mevcut siyasi ve idari bir düzenin yerine yenisinin konulması manası anlaşılmakta idi. Bu tabir daha sonra III. Selim tarafından girişilen bütün ıslahat hareketlerine alem olmuştur. Bu sebeple Nizam-ı Cedid tabiri dar ve geniş olmak üzere iki manada kullanılmıştır. Dar manası ile Nizam-ı Cedid, bu devirde Batı usulünde yetiştirilmek istenen talimli askeri teşkilatını; geniş manası ile de III. Selim’in Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak ve hiç değilse kendilerinden faydalanılabilecek şekilde, muntazam bir hale getirilmesini sağlamak, ulemanın geriliğe dönük zihniyetine karşı koyarak, onların nüfuzunu kırmak, Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa’nın ilim, teknik ve medeniyetteki hamlelerine ortak yapmak için giriştiği ıslahat hareketlerinin bütününü ifade ediyordu.

Nizam-ı Cedid fikri ve hareketi III. Selim’in tahta çıkması ile bir usul ve tertip dahilinde ortaya atıldı. Ancak bu hususta örnek alınması düşünülen Avrupa’yı iyice tanımak gerekiyordu. Bu sebeple padişah; Nizam-ı Cedid ıslahat hareketinin esasları hakkında tam bir kanaat sahibi olmak zorunluluğuna uydu. Bu hareketinde büyük bir kuvvet olan ilim adamlarının bu husustaki düşüncelerini almayı uygun gördü. Devletin bünyesinde yapılacak geniş ıslahatın selametini sağlamak için, Nizam-ı Cedid’i bir şahıs değil, devletin malı yapmak istedi. Diğer taraftan bu başlangıç olmak üzere ve Avrupa’yı iyice tanımak için, Viyana elçiliği görevi ile gönderdiği Ebu Bekir Ratıp Efendi’ye: "Avusturya’nın bütün müesseselerini görüp, kendisine bilgi getirmesi" görevini vermişti (1791). Ratıp Efendi, yaptığı 8 aylık inceleme sonunda edindiği bilgileri havi padişaha sunduğu yazıda; bazı önemli meselelerin, birtakım şartların tahakkukuna bağlı olduğunu bildirmekte idi. III. Selim’in yapacağı Nizam-ı Cedid ıslahatı ile sıkı bir ilgisi bulunan bu şart ve tedbirler şöyle ifade edilmişti:

1-Askerin çok düzenli ve itaatli olması;

2-Hazinenin zengin, tertipli ve her an dolu bulunması;

3-Vezirlerin, büyük devlet adamları ile memurların doğru, muktedir ve sadık kimseler olması;

4-Halkın huzur, refah ve himayesinin temin edilmesi;

5-Bu şartlar tahakkuk ettikten sonra, bazı devletler ile ittifak ve yardım anlaşmalarının yapılması.

III. Selim, devletin ileri gelenlerinden, nizam-ı devlete dair layihalar kaleme almalarını istemiş ve böylece Nizam-ı Cedid hareketinin nazari ve hukuki yönlerini teşkil ve tesisine girişilmiştir. Padişah, başta sadrazam olmak üzere, devlet ve idare hayatında bilgi ve tecrübesi bulunan belli-başlı şahıslardan, kendisine Nizam-ı Cedid’e dair layihalar vermelerini emretti.

Bu suretle girişeceği esaslı ıslahat hareketinde yalnız kalmamış ve III. Ahmed devrinde tasarlanan bir askeri ıslahat teşebbüsünün ulema ve devletin ileri gelenlerinden gizlenmesi yüzünden, başarısızlığa uğramaması gibi bir durum ile karşılaşmayarak, sorumluluğa belli- başlı devlet adamlarını da iştirak ettirmiş bulunuyordu.

Nizam-ı Cedid hakkında padişaha mütalaalarını bildiren ve layiha verenler;

başta sadrazam Koca Yusuf Paşa olmuş ve aralarında sadrazamlıktan tanınmış zatlar, defterdar, Şerif, Tarakçı Abdullah efendiler ile tersane emini, mabeynci, beylikçi, çavuşbaşı, kethüda gibi bir kısım görevliler ve yazar Enveri de bulunmak üzere 20 Türk ile Türk ordusunda hizmet gören Bertrano adında bir Fransız subayı, İsveç sefareti memurlarından ünlü d’Ohsson olmak üzere iki yabancıdır.

Bu layihalarda görüş birliği bulunmadığı kesindir. Ağırlık noktalarını askeri sahada arzu edilen ıslahat teşkil etmekle beraber, taşıdıkları esas düşünceye göre, Nizam-ı Cedid lâyihaları üç kısma ayrılıyordu:

Birinci kısım, Yeniçeri Ocağı’nı ve diğer ocakları, Kanuni devrindeki kanunlara göre ıslah etmeyi istiyordu ki, bunlar muhafazakarlardı.

İkincisi, bu ocaklara, "Sultan Kanuni Süleyman kanunnameleri gereğindendir" diyerek, Frenk talim ve terbiye usulleri ve silahlarının kabul ettirilmesini teklif edenler idi ki, bunlara da telifci demek mümkündür.

Üçüncü kısım ise, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması veya ıslah edilmesi mümkün olamayacağından, bu ocak bir kenara bırakılarak, bunun yanında Avrupa usulüne ve Frenk orduları esaslarına göre, yeniden bir ordu kurmayı düşünüyorlardı. Bunlar da inkılapçılar idi.

Bütün bu ıslahat layihalarını verenlerin üzerinde birleştikleri nokta, mevcut asker ocaklarının bozukluğu idi.

III. Selim, bu fikirlerden birini seçmek zorunda kalınca, inkılapçıların düşüncelerine katıldı ve uygulamaya girişmek üzere, bu fikri iyice benimsemiş olan kimselerden mürekkep bir ıslahat heyeti meydana getirdi. Bu heyetin başkanlığına eski sadrazamlardan İsmail Paşazade İsmet Bey getirildi.

İsmet Bey, işin başlangıcında, meselenin önemli olduğunu ve uygulamada karşılaşacağı tehlikeleri ve takip edeceği hareketi padişaha bildirdi. Bu hususta padişahtan teminat aldı.

Heyetin hazırladığı 72 maddelik program, bir program, bir ıslahat tasarısı idi. Bu tasarının önce askerlikle ilgili kısmının uygulanmasına girişildi. Bu meselede yenilik yapılan başlıca maddeler şunlardı:

1-Mevcut asker ocaklarının nizam altına alınması;

2-Avrupa usulünde yeni bir ordu kurulması (Nizam-ı Cedid ordusu);

3-Savaş sanayii müesseselerinin yeniden tertip ve tanzimi.

III. Selim bir taraftan Avrupa usulünde bir ordu hazırlarken, diğer yandan da mevcut ocakları imkanlar nispetinde nizam altına almaya önem verdi. Yeniçeri Ocağı için haftada birkaç gün talim ve terbiye zorunluluğu konuldu. Diğer ocaklar için yeni kanunnameler yapıldı. Mesela 1792’de yayınlanan Humbaracı kanunnamesine göre bütün efrad, İstanbul’da toplanacak ve yoklamaya tabi tutulacaktı.

III. Selim, Nizam-ı Cedid’in müstakil bir askeri ocak olmasını ve buraya yeniçerilerden genç olanların girmesini istiyordu. Fakat yeniçeriler bunu kabul etmedikleri gibi, devletin ileri gelenleri de Yeniçeri Ocağı’nın dışında bağımsız bir ocak kurulmasını uygun görmemekle beraber çok tehlikeli buldular. Bu sebeplerle Nizam-ı Cedid, hassa bostancılar ocağına bağlı olmak üzere, bostancı tüfekçisi ocağı şeklinde kuruldu.

İlk önce mevcudu 12.000 olarak tespit edildi (1793). Buna göre çıkarılan padişah iradesiyle ileride geliri sağlandıkça arttırmak üzere Levend çiftliğinde, subayları ile birlikte 1602 erden ibaret 12 bölük olarak bir "orta" tertibini başlatmayı, ortaya bir binbaşı, sağ ve sol kolağaları, her bölüğe birer yüzbaşı ve diğer subaylar tayini emrediliyordu. Erlere de süngülü tüfek verilerek talime başlanılıyordu. Yeniçeriler, yurdun her tarafına yayılmış, şehir ve kasabalarda yerleşmiş olduklarından, Nizam-ı Cedid askerlerini çekemeyecekleri de düşünülebileceğinden, yeni askeri teşkilatın gerekli olduğunu anlatmak icap ediyordu.

Osmanlı Devleti’nin büyüklüğünün; ahalinin devlet kararlarına gösterecekleri saygı ile mümkün olabileceği, dolayısıyla Nizam-ı Cedid’in benimsenmesinin bir görev olduğu anlatılmaya çalışıldı.

III. Selim’in Nizam-ı Cedid lehinde yaptırdığı bu propagandanın büyük tesiri olmamakla beraber, ilk zamanlarda teşkilatın kurulmasına ses çıkarılmadı.

Ancak gerek bu ıslahat, gerek siyasi ve iktisadi sahada uygulanmaya çalışılan Nizam-ı Cedid, istenilen başarıyı tam olarak sağlayamamıştır. Esasen kısa bir süre sonra Nizam-ı Cedid düşmanlığı başladı. Bazı başarısızlıklar da ıslahat hareketlerinin değerini ve itibarını halk nazarında düşürdü.

Nizam-ı Cedid ordusu önce İstanbul’da, sonra da Anadolu’da kurulmuştur. İlk olarak Mısır seferinde Akka Kalesi önünde Napoleon ordusuna karşı başarı sağlamıştı.

Rusya ile savaş ihtimallerinin belirmesi üzerine, Karaman valisi Kadı Abdurrahman Paşa yanındaki Nizam-ı Cedid askeri Rumeli’ye geçirildi.

Nizam-ı Cedid düşmanlığı açık ve kesin bir hal aldı.

Edirne’ye harekete geçen Kadı Abdurrahman Paşa ordusuna mukavemete kalkıştılar. Orduyu tehdit ettikleri bir sırada III. Selim, Abdurrahman Paşa’ya geri dönmesini emretti (1806).

İstanbul’da Boğaz yamakları ayaklandı. Veliahd Şehzade Mustafa ve şeyhülislam Ataullah Efendi asilere akıl hocalığı yapıyorlardı. Padişah, devletin idaresini ellerine bıraktığı kimseler tarafından ihanete uğramıştı.

Şeyhülislam, padişaha bir yazı sunarak: "Atmeydanı’nda toplanan yeniçerilerin Nizam-ı Cedid askerlerinin kaldırılmasından memnun olacaklarını" bildirmiş, yazıda adları yazılı zatların cezalandırılmalarını istemiştir. Padişah, arzu etmediği halde bu kişilerin idam edilmelerine müsaade etmişti. O, sarayın tarihini iyi biliyordu. Asilerin istediklerini yapmazsa, zorla saraya gireceklerini de biliyordu.

Halbuki Nizam-ı Cedid askeri, Atmeydanı’nda toplanan asilere biraz olsun direniş göstermiş olsalardı yeniçeriler perişan olacaklardı. Enderun ağalarının bu husustaki uyarılarına karşı Padişah; "Benim için kan dökülmesin, benim yüzümden Muhammed ümmetine zarar gelmesin" diye karşılık verdi.

Asiler, bu zatları birer birer ele geçirdiler, işkence ederek öldürdüler. Fakat asiler bununla da yetinmediler. Yeni bir kurban daha istiyorlardı. Çok geçmeden, bu isteklerine de kavuştular ve Nizam-ı Cedid hareketinin başı olan padişahı da önce tahtından indirdiler, sonra da öldürdüler. Böylece padişahın hayatına kıyılmakla beraber millet ve memleketin Batı medeniyetine ayak uydurması uzun süre geciktirilmiş oldu.