Ans/C/ CEZAYİR

CEZAYİR

Cezayir Afrika kıtasının kuzeyinde Akdeniz kıyısındadır. Başkenti, ülke kıyılarının ortasında bulunan Cezayir şehridir.

Osmanlıların Cezayir’le ilişki kurması XVI.yüzyıl başlarında olmuştur. Cezayir’de Osmanlı İdaresi:

Osmanlı Devleti’nin el atması üzerine o tarihe kadar dönem dönem Batı etkisinde kalan Cezayir’de Hıristiyanların ilerlemesi durmuştur. Osmanlı Devleti buralarda uzun zamandan beri birbiriyle boğuşmaktan çok zayıf düşmüş olan kabileleri, şehirleri ve küçük devletleri kuvvetli idaresi altına alarak Afrika’da Müslümanlığı kuvvetlendirmiştir. Bu geniş bölgede Osmanlı idaresini kuran Oruç Reis ile Barbaros Hayreddin Paşa’dır.

Cezayir’i 1515 yılında önce Oruç Reis almış ve burada Osmanlı egemenliğinin temellerini atmıştır. Barbaros bu egemenliği kuvvetlendirmiş, genişletmiş ve 1518-1534 yıllarında Tell ve kıyı şehirlerinin çoğunu almıştır. Barbaros 1519 yılında kesin olarak Cezayir’e yerleşmiştir. Bu tarihte Osmanlı himayesine giren ve 1534’ten itibaren de bir Osmanlı Eyaleti haline getirilen Cezayir’de Barbaros’tan sonra gelenler de onun izinden yürümüşler ve buraya tekrar saldıran İspanyolları kovmuşlardır. Barbaros’dan sonra gelenler Batı’da Tlemsen Devleti’ni de almışlar, 1553’de Fas’ı zaptetmişler ve burada Meri-nilerden birini tahta geçirmişlerdir.

Cezayir, XVI. yüzyıldaki sınırlarını 1830 tarihine kadar korumuştur. Cezayir’in Batı sınırlarında Osmanlılar ile Faslılar arasında zaman zaman savaşlar olmuş, Faslılar her türlü hile ve entrikaya başvurarak Osmanlılara karşı tarikatları ve halkı kışkırtmak istemişlerse de, gene yenilmişlerdir. XVIII. yüzyılda Cezayir Türkleri doğuda Tunuslular ile savaşmışlar, Tunus’u 1756 yılında alarak vergiye bağlamışlardır.

Cezayir’de halk reaya ve mahsen adlarıyla ikiye ayrılmış olup reaya haraç, öşür ve zekat vermeye, mahsen de yalnız şeri vergileri vermeye mecbur olmuşlardır. Buna karşılık mahsen sınıfı her zaman savaşa hazır asker, kervan koruyucuları ve deveci sağlamakla görevli olup vergilerin tahsilinden ve emniyetin korunmasında da sorumlu idiler. Cezayir’de Barbaros tarafından kurulan Cezayir Ocağı, 15.000 kişilik bir askeri güç oluşturmuştur. Bu ocağa yazılanlara karada veya denizde bir görev verilir ve ocaklının aylığı başarısına ve kıdemine göre arttırılırdı. Ocak ağalığı ve yüksek devlet memurluğu gibi görevlere de bu ocaktan yetişenlerden tayin edilenler vardır.

Cezayir’deki Osmanlı Devleti temsilcilerinin yarı müstakil durumda çok geniş yetkilere sahip olmaları, kendilerine bazı Avrupalı tarihçiler tarafından kral ve sultan unvanlarının verilmesine sebep olmuştur. Bu beylerbeyilerden bazıları da Berberilerin oturduğu yerleri alarak bağımsız bir devlet kurmak istemişlerdir. Bunlardan kuşkulanan Osmanlı Devleti. Cezayir’i idare etmek üzere üç senede bir değiştirilen paşalar göndermeye başlamıştır. Bu üç senelik paşalar devri XVII. yüzyıl ortalarına kadar sürmüş ve bir askeri ayaklanmada bu idareye son verilmiştir.

Cezayir’de paşalar idaresinden sonra kurulan ağalar (milis kuvvetleri kumandanları) idaresi zamanında, paşaların elinde resmi sıfatlarından başka bir kuvvet kalmamıştır.

Denizci asker güçler, ağaların gücünü kırarak "dayılar" devrini başlatmışlardır. İlk dört dayı-korsanlarca seçilmişlerse de sonrakiler ocak tarafından seçilmiştir. Dayılar devrinde Osmanlı paşalarının hiç nüfuzu kalmamış, bunlar hemen hemen ortadan kalkmış ve Osmanlı Devleti’nin nüfuzu azalmıştır. Cezayir’de düzen bozulmuş ve 1671-1830 yıllarında gelen 28 dayının yarısı halk ve asker tarafından öldürülmüştür.

Böylece başlayan Cezayir-Fransa ilişkisi XIX. yüzyıl ve XX.yüzyıl boyunca devam etmiş ve Fransızlar burayı ele geçirmişlerdir. Cezayir’de Fransız egemenliği 1844’de, kesinleşmiş, II. Dünya Savaşı sonunda ise Cezayir’in bağımsızlık savaşı başlamıştır. Bu savaş 1962’de bağımsızlığın kazanılmasıyla bitmiştir.