T B/ AHMET VEFİK PAŞA

 

AHMET VEFİK PAŞA ( 1823-1891 )

Batı kültürü ile Doğu kültürünü dengeli olarak kafasına sindirmiş pratik bir diplomat, becerikli bir devlet ve idare adamı, güçlü yazar, faziletli bir insandır.

Hayatına baktığımız zaman, onu, bir diplomat ve devlet adamı olarak görürüz: Vali, büyükelçi, bakan, başbakan, meclis başkanı… Bütün görevleri düşüncesi doğrultusunda yürütmüş, yönetimle ters düştüğü zaman, ya istifa etmiş, ya azledilmiştir, fakat düşüncelerinden ödün vermeğe yanaşmamıştır.

TÜRKÇE’NİN ZENGİN BİR DİL OLDUĞUNU KANITLAMAYA ÇALIŞTI

İnancına baktığımız zaman, sağlam bir Türk ve Türkçü’dür. Türk milletinin büyük ve soylu bir millet olduğuna, zengin bir dil ve tarihe sahip bulunduğuna inanıyordu. "Etrak-i bî idrak" (akılsız Türk) sözünün aydınlar arasında itibar gördüğü o günlerde, Türkçe’nin zengin bir dil olduğunu ispatlamak için "Lehçe-i Osmanî"yi yazmış, Türk tarihinin zenginliğini ortaya koymak için de "Şecere-i Türk", "Tarih-î Hikmet", "Fezleke-î Tarih-î Osmanî" gibi eserler kaleme almış ve dilimize çevirmiştir. Öteki eserlerine döndüğümüz zaman, bambaşka bir kişilik ile karşılaşırız. Tiyatro aşkı… ve aratmayan, bazan aşan tiyatro eserleri adaptasyonları. Molier’den , çeviri ve adaptasyon olmak üzere 16 birbirinden güzel piyes, Ahmet Vefik Paşa’nın kaleminden Türkçeye kazandırılmıştır. 

3 Haziran 1823’de İstanbul’da doğdu. Sarayda, sürekli hizmet vermiş bir aileden geliyordu. Dedesi, Divan-ı Hümâyûn tercümanlarından Yahya Naci Efendi. Babası, hariciye memurlarından Ruhiddin Efendi’dir. Yabancı bilim adamlarının öğretmenlik ettiği, "Mühendishan-î Berr-i Hümâyûn" okuluna yazılmış, fakat bu okulu bitiremeden, babasının Paris’te görev alması üzerine, "St. Louis" lisesinde okumasını sürdürmüştür. Fransızca Latince veYunanca’yı Paris’te, İngilizce’yi Londra’da öğrendi. Ayrıca, Arapça, Farsça, Rumca , Almanca da biliyordu.

Babası ile İstanbul’a dönünce, (1837) Babıâli tercüme bürosuna memur oldu. Elçilik kâtibi olarak Londra’ya gönderildi. (1840). Burada, İngiliz Tiyatrosunu inceledi, araştırmalar yaptı. 1851’de Tahran elçiliğine tayin edildi.

Üçüncü Napolyon’la olaylı geçen Paris elçilik yılları vardır. Bir gün Napolyon, Ahmet Vefik Paşa’ya:"Devletiniz çöküyor, ben çatırtılarını buradan duyuyorum" deyince, devletine toz kondurmayan hazır-cevap Vefik Paşa, duraksamadan karşılık vermiş: "Aman Majesteleri, İstanbul çok uzaktadır, yanılmış olabilirsiniz. Fakat ben çatırtıları çok yakından, tahtınızın çevresinden işitiyorum!" karşılığını verdi.

Bir süre sonra Üçüncü Napolyon, Almanlara Sedan’da yenilince, Vefik Paşa’nın olayları doğru değerlendirdiği ortaya çıkmış.

BURSA VALİLİĞİ SIRASINDA BÜYÜK BİR İMAR HAREKETİNE GİRİŞTİ

Ahmet Vefik Paşa, Paris elçiliğinden azledildi. Bir süre sonra Evkaf Nazırı oldu. (1862). Üniversitede tarih ve felsefe okuttu. Azledildi. Maarif Nazırı oldu, azledildi. Sadaret müsteşarı oldu, azledildi. 1877’ye kadar köşesine çekilip "Lehce-î Osmanî"nin birinci cildini bitirdi ve yayınladı. 27 Mart 1877 tarihinde açılan ilk Mebusan Meclisi başkanlığına seçildi. Ayni yıl, sırası ile, Edirne valiliği, Âyân azalığı, Maarif nazırlığı yaptı. 4 Şubat 1878’de Başvekil unvanı ile sadrazam oldu. 1879 şubatında, Bursa valiliğine tayin edildi.

Bursa’da, dört yıla yakın bir zaman valilik etti. Burada bir tiyatro kurdu, İstanbul’dan tanınmış oyuncular getirtti. Bütün memurları, (müftü dahil) tiyatroya abone ettirdi. Molier’den çevirdiği ve adapte ettiği piyeslerini burada oynattı. Kahvelerde rastladığı işsiz güçsüzleri bastonu ile kovalıyor, tiyatroya getiriyordu.

Bursa valiliği sırasında büyük imar hareketlerine girişti. Bugün de Atatürk Caddesi ve İnönü Caddesi adı ile kullanılan caddeleri açtırdı. Vilâyet kitaplığını kurdu. Yol açarken, yol üstüne düşen yatırları bir gecede kaldırıyor, ertesi gün, Bursalıların hoşnutsuzluklarını görünce de "Erenlerin ruhuna bir Fatiha okuyup duada, yol açmak istediğimi söyledim. Bursalıları seviyormuş, gördüğünüz gibi gece, yolun kenarına kendi kendine çekilmiş! Evliya diye ben buna derim!" diye gerekçeler söylüyormuş…

Bursa valisi iken, ikinci defa başvekilliğe (sadrazamlığa) tayin edildi. Fakat bu son başvekilliğinde sadece 3 gün kalabilmiştir, yine görevinden uzaklaştırıldı. Bundan sonra, Rumelihisarı’ndaki yalısına çekildi. Memuriyetleri sırasında başlayıp yarım bıraktığı kitaplarını tamamladı, yeni kitaplar yazdı ve 1 nisan 1891’de öldü.

Varlıklı bir aileden gelen ve bütün hayatını devletin en yüksek mevkilerinde geçiren Ahmet Vefik Paşa’nın varislerine, harap bir yalı ile bir sürü borç bırakması, çok dikkate değer bir olaydır. Maddeye hiçbir zaman değer vermemiş, bütün hayatını, Türk milletinin manevî dünyasını kurma yolunda harcamıştır.

TÜRK UYANIŞ TARIHİNİN EN BÜYÜK SİMALARINDAN BİRİYDİ

Bilgili idi, fikirde olduğu kadar, maddede de namuslu idi. Zeki ve hazırcevaptı. Türk soyunun ve tarihinin faziletine inanıyordu. Bu karakteri ve inançları içinde yaşayıp öldü. Türk uyanış tarihinin en büyük simalarından biridir.

Fuat Paşa Ahmet Vefik Paşa’nın değerini ve sık sık büyük makamlara tayin edilmesi ve ardından da azledilmesini anlatırken şöyle diyor:

"Ahmet Vefik Paşa, binektaşı büyüklüğünde bir cevahirdir. Onu, ne yüzük yapıp parmağınıza takabilirsiniz, ne sokakta kalmasına razı olabilirsiniz. Ölçüleri, zamana uymadı."

Ahmet Vefik Paşa’nın ölçüleri belki zamana uymadı ama, daha sonraki zamanlara fikirleri ve eserleri ile ışık tuttu, yol gösterdi.